Spor Haberleri

Köşe Yazıları

30 Eylül 2011 Cuma

Flaş Bir Serdar Ortaç Haberi


Serdar Ortaç’ın Bulgar popçu Emanuela ile yaptığı düet sonrasında Bulgaristan ile Türkiye arasında diplomatik krizin eşiğine gelindi. (Royters) Serdar Ortaç sessizliğini bozmazken, Emanuela sadece bizim mikrofonlarımıza yaptığı açıklamada şöyle söyledi: “15 yıldır bir ülkede müzik yapıp da halen dinlenebilen birinin iyi bir şarkıcı ve müzisyen olacağını düşünmüştük. Ekip olarak Tibet’e gidip üç beş sene kalmayı planlıyoruz”

Bu kriz Bulgaristan’a yönelik darbe söylentilerini de meydana getirdi. Darbeyi kimler planladı? Şimdi tüm dünya bu sorunun cevabını arıyor. Savcılık harekete geçti ve açtığı soruşturmada üç muvazzaf subay ve bir emekli generali gözaltına aldı. Hükümet kanadından yapılan açıklama, “ Serdar bizim çocuktur. Biz bu ülkeyi onun güzel şarkıları sayesinde yönetebiliyoruz. O şarkılar olmasaydı biz seviyeyi anlayamazdık” şeklinde kaydedildi.

Krizin büyümesiyle devreye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül girdi. Abdullah Gül’ün Bulgar hükümetine “Demet Akalın var, bir de onu deneyin” dediği ve bunun üzerine iplerin kopma noktasına geldiği sızan haberler arasında.

Son dakika… Serdar Ortaç sessizliğini bozdu. “Ben bu ülkenin yetiştirdiği çok önemli bir şahsiyetim. Kim yapar benim yaptığım gibi şarkılar?” diyerek serzenişte bulunan Serdar Ortaç “kimse yapmaz” şeklinde yanıt alınca biraz olsun rahatladı. Tırına binip gözden kaybolmadan önce “yeni albümüm çok yakında” diyerek meydan okudu.

Serdar Ortaç’ın her albümünde aynı parçaları farklı sözlerle piyasaya sürdüğünü iddia eden gazetecinin kimliği halen gizli tutuluyor. Bu iddiayı inceleyen kurul üyeleri Serdar Ortaç albümlerini dinlerken fenalaşıp hastaneye kaldırıldı.

Flaş gelişmelerle gün içinde tekrar karşınızda olabiliriz de olmayabiliriz de.

28 Eylül 2011 Çarşamba

Zamanın Yolculuğunda


Zamanın yolculuğunda,
Koltuk altlarına gizlenmiş bir yürek;
Sana hasret…
Ve her tren istasyonunda ayrı ayrı,
Yolcu ederim yüreğimi.
Yüreğime ömrümü yolluk diye verdiğimdendir,
Zamanın bu kadar hızlı ve tüketen akışı…
Bunu bilir gözlerim; ağlayamaz.

Daha yazın esen bir serin esintiden aldığım
Bugünkü sonbahar haberini okurum göğün sayfalarında.
Yağmur da yağsa şimdi yüzümdeki sensizliğin
Acı tortularını gizler mi?
Sonra kış da yetişse,
Kar yağsa kırar mı toprağımın hastalığına sebep
Sensizlik sızılarımı?
Ben ki sensizliğimi gizlesin diye
Avuçlarımı yüzüme kapattığım kaç sabaha uyandım?
Ve toprağım kaç hastalığa yenik düştü
İkliminin kuraklığında?

Belki çare getirir yüreğim diye,
İşte tam da bunun için onu her durakta yolcu ederim.
Her istasyonun döşeli taşlarına haykırırım.
Ağlayamayışımı…
Çaresiz bir yıldan daha gün beklerken ben,
Yüreğim seni getiremeyecek, bilirim.
Zamanın yolculuğunda sana hasret bir bedenim.

25 Eylül 2011 Pazar

Usta Bir Kuleden At Beni İn Aşağıya Tut Beni


Gece yapılan tren yolculuklarında kişisel olarak edindiğim izlenim, seyahat boyunca asla uyuyamıyor olmam… Hele ki gidiş-dönüş seyahatlerinde “giden mi uykusuz, dönen mi?” diye sorar dururum kendime. Bu sebepli uykusuzluklar, kronik yorgunluğa ve kalıcı bir uyku sersemliğine neden oluyor.

İşte öyle zamanlardan birinde, trenle dönüş seyrindeyim. Güneş doğuyor. Ve yine uykusuzluk içinde bu gece yolculuğu, gece uçuşuna dönüşüyor. Hiçbir kulenin umursamadığı bir pilotum artık. “Kule, iniş izni istiyorum.” Kule: “Aradığınız kule servis dışıdır. Size en yakın kulede Rapunzel ikamet etmektedir


Her kuleden iniş izni istenmez. Kimisi vardır, işte böyle Rapunzel tarafından yaşanan kuleler ki bu kulelerden tırmanış izni isteyebilirsin. “Rapunzel, saçlarını uzat!” Rapunzel’e de güven olmaz tabii ki. Yalnızlık, depresyonu; depresyon da saç güçsüzleşmesini tetiklemiş olabilir. O zaman da kendini yere yığılmış bulabilirsin. “Düşüş izni istiyorum”


Ya Rapunzel intihar ettiyse… Yok, biz bu kuleye de bulaşmayalım. Şahit yazarlar; bir de onunla uğraşmayalım uykusuz uykusuz. Zaten kulenin oradan yol geçecek, kule istimlâk olacakmış. Rapunzel’e de TOKİ’den bir stüdyo daire vereceklermiş. “Rapunzel, saçlarını uzat!” Rapunzel: “Otomatiğe basayım ben.”


Rapunzel’in kulesi de istimlâk olacağına göre tırmanış iznimiz de yanacak o zaman. Metropollerin kuleleri var ama bulutları delen. Onlar da hem suçlu, hem güçlü kategorisinde, havayla, güneş ışığıyla kavgalı… Hava ve güneş ışığı, zor bela imzalatır giriş belgelerini. Kimi zaman patron toplantıda olur. İşte o zaman bekle ki aydınlanasın, bekle ki soluyasın. “Kule, yaşama izni istiyorum.” Kule: “Yaşamak için itaat etmelisin.” Haydi canım!


Bu kadar kule arasında bir de Kız Kulesi vardır ki ondan hiçbir şey için izin istemem. Karşısında çay içilir onun. Âşıklar ona bakar. O her güzel şeye izin verir. Ona bakarken uykusuzluğunu da unutursun. Sen O’nun karşısında çayını yudumlarken onun içindekiler de pahalı şaraplarını yudumlar. O kadar cilvesi de olsun ama. Bir de unutmadan… Galata Kulesi… Şehrimin güzel siluetinin önemli parçası… Karşıya geçince sana da uğrarım. Senin gölgende de soluklanırım azıcık. Pisa Kulesi eğilmiş ikinizin önünde, ben nasıl sevmeyeyim sizi?


Çok mu duygusallaştım acaba? Biraz da metropol kulelerine nispet yapar gibi oldu, ama o da bu yazının ana fikri olsun.


“Arkadaşım, sayıklıyorsun. Uyan!”

“Azıcık daha dinleyin canım siz de.”
Meğer uyumuşum da sayıklıyormuşum.

Mayıs 2011