Spor Haberleri

Köşe Yazıları

28 Ağustos 2015 Cuma

"Buyur Burdan Bak" televizyonun yeni soluğu

Kısa bir süre önce Kanal D’de “Buyur Burdan Bak” isimli yeni bir program başladı. Doğaçlama komedi gösterilerinden oluşuyor. Televizyonda uzunca bir süre yüksek reytingler almış ve bu seyri yeni sezonda da göstermesi beklenen “Güldür Güldür” programından oldukça farklı bir komedi bu... Güldür Güldür iyi bir yazar kadrosu tarafından üretilen skeçlerin çok iyi bir şekilde oynanması sonucu bizleri güldürüyor. Ancak Buyur Buradan Bak bir metne dayalı değil… Orada her an her şey olabilir.

Programda bazı etaplar var. Doğaçlama ama bilinçli bir doğaçlama var programda. Bu da bu etaplar sayesinde sağlanıyor. Oyuncular özellikle leb demeden leblebi deme özelliği olan kişilerden seçilmiş. Hepsi birbirinden farklı, komik ve tatlı oyuncular…

Komik bir sürü şey izliyoruz televizyonda. Ama burada beklenmedik komik anlara tanıklık ediyorsunuz. O yüzden bir kahkahanız sizin için de ilginç bir sürpriz olabiliyor. Bir skeç izlediğinizde bir sonraki repliği ve espriyi tahmin ettiğiniz olabilir. Ama burada bir tahmin yapma şansınız yok. Sizi her an sürprizlerle tanıştıracak olması da izlemeyi daha heyecanlı hale getiriyor.

Sahnedeki insanın eğlendiğini gördüğünüzde bu enerji size de geçer. Bu samimiyet de bu programın içindeki herkesin içselleştirdiği bir şey… Bu kendini belli ediyor.

Daha önce pek çok kez denenen doğaçlama komedi programları arasında en uzun soluklusu Anında Görüntü programı olmuştu. Mahşer-i Cümbüş isimli bir tiyatro topluluğunun televizyon projesiydi. Güldürdü. Ama devamlılık konusunda çok istikrarlı olamadı.  Bir karşılaştırma yapmak gerekirse “Buyur Buradan Bak” daha dinamik ve daha komik…

Hatta komik olmadıklarında bile bunu komik hale getirerek durumu kurtarabiliyorlar. Doğaçlama komedinin hakkını veriyorlar.

En kötü performansın sahibi ceza alıyor. Kimse ‘en kötü’ olmasından dolayı bir sıkıntı yaşamıyor. Egolarını bir kenara bırakarak bir araya gelen insanların başarılı bir ekip olacağının canlı kanıtı bu…

Gelelim Doğa Rutkay’ın sunumuna… Beğendim. İlk günkü heyecanı çok çabuk üzerinden attı. Sadece o mu? İlk bölümde tüm oyuncuların da heyecanlı olduğu her hallerinden belliydi. Hızlı bir şekilde özellikle ikinci bölümden sonra tam da beklediğim gibi daha çok güldürmeye daha çok eğlendirmeye başladı.

Gülümsemeye çok ihtiyacımız olduğunu biliyorsunuz. Bu program günlük gülümseme ihtiyacınızdan fazlasını hatta haftalık kahkaha limitinizi zorlamayı hedefliyor. Doğa Rutkay’ı programın oyuncularını ve uygulayıcı yapımcısı Kübra Doğan’ı yönetmeni Ebru Yalçın’ı, editörleri Murat Eken ve Umut Kurt’u ayrı ayrı tebrik etmek gerek…

Uyarı: Çenenize kramp girmesi gibi bir sorununuz varsa daha az izleyin. Zira gülerken çenenizi kapasitesinin üstünde zorlayacaksınız.

Şaka şaka… İzleyin. Bu kadar komik bir programı bu kadar ciddi sözlerle anlattım ya helal olsun. Yukarıdaki esprimsi uyarıyı saymazsak…

Haydi bakalım… Buyur Burdan Bak. (Çok klişe bir son oldu)
Dibine not: Yazar burada bu kadar komik bir program hakkında yazı yazmanın zorlukları üzerine başka bir makaleye girmeden yazıyı bitirmek istiyor.

26 Ağustos 2015 Çarşamba

Şile Kalesi, Sünger Bob ve Meselelerin Popülerleşmesi

Sosyal medyanın yeni bir geyik konusu var. Şile Kalesi’nin nam-ı diğer Ocaklı Ada’nın restorasyon sonucu geldiği hal konuşuluyor. Şile Belediyesi’nin ihalesini Bekiroğlu İnşaat’a verdiği bu restorasyon tarihi eserin bütünlüğünü alt üst etmiş.

Ben iki yıl önce bu konuda bir yazı yazıp daha en başındayken dikkat çekmeye çalışmıştım. Ancak o zamanlar bu çabam sonuç veremedi tabii ki. Ancak bugün o yazdığım yazı yeniden okunmaya başladı. Google’da aranan bir konu başlığı olunca benim yazı da kendi kişisel blogumda okunma trendini arttırdı.

Aslında bahsetmek istediğim de bu. Ancak yine önce konunun güncel haliyle ilgili biraz konuşmak istiyorum. Şile Belediyesi uzunca bir süredir o restorasyon için çalışıyor. Emeğe haksızlık etmek istemiyorum. Ama emekten daha önemlisi Şile’nin tamamlayıcısı olan bir simgenin geldiği bu hal… Bunu konuşmak gerek… Ama bu AKP’li belediyelerin ilk vukuatı değil… Pek çok restorasyon benzer şekilde yapılmaya devam ediyor.

Ocaklı Ada’nın bir Şileli olarak benim için de önemi büyük… Pek çok anımda orası vardır. Pek çok fotoğrafımda da… Ama artık fotoğrafı çekilecek gibi değil… Şirketin emeğinden daha önemli bir şey bu…
Şimdi gelelim bu yazımda bahsetmek istediğim, başlıkta da ipucunu verdiğim konuya… Meselelerin popülerleşmesi…

İki yıl önce kimsenin umurunda değilken o restorasyonun sonuçları hakkında kimi öngörülerim olmuştu. O zamanlar kimsenin ilgilenmediği bu konu sosyal medyada bugün popüler… Ama artık iş işten geçmişken… Geri dönüşü olmayan bir yoldayken… Bugün yazarlardan siyasetçilere herkes bunu konuşuyor. Üstelik Ocaklı Ada’nın yeni halini Sünger Bob’a benzetmişler. Bu komik… Belki de böyle bir dikkat çekicilik gerekiyordu. Neyse…

En önemli sorunumuz bu bence… Meseleler popülerleşmeden tepkiye konu olmuyor. Kimse sesini çıkarmıyor. Herkes bir sürü gibi en çok hangi sorun hakkında konuşuluyorsa onun hakkında konuşuyor. Üstelik bunu entelektüel insanlar yapıyor.

Şile’de bir kale olduğundan haberi dahi olmayan insanlar da var. Onlar da bugün bu esprili paylaşımları internette yapıyor.

Kalabalık olan eyleme gitmek, az kişinin slogan attığı yerden kaçmak… Modaya uymak… Örnekse Gezi… Gezi Parkı direnişi popülerleşmeseydi o park ortadan kalkmıştı.

Ortada bir mesele varsa onun hakkında herkesin konuşmasını beklemeyin. Eğer bir mesele varsa onu görmek için çok kalabalık olmaya gerek yok. Gerçek kamuoyu da işte böyle oluşur. Bugünkü Şile Kalesi paylaşımları, bazı samimi davrananları tenzih ediyorum, fasa fiso…

Uçan İrlandalı


Dün hem sosyal medyanın hem de görsel medyanın konusu oldu. İrlandalı turistin kalabalık bir esnaf grubuyla yaptığı meydan savaşı gündemi meşgul etti.

Kavganın neden çıktığının bir önemi yok. Görüntülere bakılırsa Türkiye’deki linç kültürünün bir ekip çalışması olduğunu görülebilir. Adama sandalyeler ve sopalara saldıran esnaf hiç de beklemediği bir karşılık alıyor. İrlandalı bu kontrolsüz saldırganları kontrollü ve sağlam yumruklarla etkisiz hale getiriyor.

Vallahi normal şartlarda bir yabancı turist bizim esnafı dövse “nasıl böyle bir şey olur?” diye İrlandalıya tepki göstermemiz gerekirdi. Ama durum zaten eşit değil… Bizim sahte kabadayılar bir çakal sürüsü gibi kalabalıklaşınca coşuyorlar. Haksızlıklarının kalabalık olduklarında görünmez olacağını sananlara bir ders niteliğinde İrlandalının mücadelesini izliyoruz. Göründüğü üzere kavganın başlangıcında oldukça sakin ve kendini korumaya yönelik davranan İrlandalı sonradan “yeminimi bozdum uleeeen” der gibi başlıyor saydırmaya.

Milliyetçi dostlar kızmasın. Gerçi şimdi yelpaze daha geniş… Bir İrlandalıyı ayırt edemeyeceklerinden kendi dillerini konuşmayan herhangi bir beyaz onlar için bir hedef olabilir. Ama bence bundan sonra biraz daha dikkat edin. Neme lazım, adam boksör çıkabiliyor sonuçta.

Neredeyse 10 kişi bir adama saldırarak kavga kazanmaya çalışan esnaflar hayatlarının dersini alıyor. Sadece ders alan bu esnaflar mı olmalı? Yaptıkları haksızlık karşısında tepki gösteren herkese bir mafya edasıyla tüm güçleriyle saldıran bir ülke yönetiminin de ders alması gerek… Bir adama sırf kardeşinin ölümüne neden olan savaşın hesabını soruyor diye saldıranların o esnaflardan bir farkı yok. Başlarına da böylesi olmasa da bir başka bir yenilgi geldiğinde mağduru oynamasınlar.

Kavgaya dönelim. İrlandalının attığı yumruk sonrası uçarak yere düşen adamı gördünüz mü? Yerden kalkamıyor. Ya da kalkmayıp bir de tekmesini tatmak istiyor. Peki, İrlandalı dönüp yerdeki adama yeniden saldırıyor mu? Hayır. Bizde olsa yerdeki adamı tekmelemeye devam ederlerdi. İşte bu da kontrollü güç… Kendini savunmak isteyen adamın yapacağı budur. Ancak bu ülkenin jandarma görevi verilmiş esnafı yerde yatan savunmasız bir genci öldüresiye döver.

Alınması gereken ders çok… Dünden beri İrlandalıya yakılan türkülerin sebebi bir yabancı hayranlığı değil… İrlandalı hareketiyle ülkemde yalnız kalıp saldırıya uğrayan tüm kesimler için bir cesaret simgesi… Elbette dövmeyelim. Elbette şiddete meyletmeyelim. Ama haklılığın önünde durulmayacak bir güç olduğunu da asla unutmayalım.

Şimdi bu yazıyı okuyup milliyetçi duygularla saldırıya geçecek trollere duyurulur. Bir Uçan İrlandalı daha tanıyorum. (Şaka be)