Spor Haberleri

Köşe Yazıları

30 Mart 2015 Pazartesi

Web Sayfanız için içerik ve makaleler

Zengin İçerik ve Makaleler


Belki de pek çoğunuz web sayfanızı oluştururken bu kadar çok orijinal ve zengin içerik ihtiyacınız olacağını tahmin edememiştiniz. Ya da bazılarınız hepsini kendi yazmaya kalktı. Hele ki reklam geliri elde etmeye başladığınızda daha zengin bir sayfa içeriğine ihtiyacınız oldu ve buna yetişemez oldunuz. 
İşte böyle durumlarda benim gibi yazmayı bir alışkanlık haline getirmiş, yazmazsa öleceğini düşündüğünden mütemadiyen yazan blog yazarlarına ihtiyacınız var.


Zengin içerik ve makaleler burada

Ve işte ben burada devreye giriyorum. Örneğin güncel konularda olduğu kadar sağlık ve teknoloji gibi konularda makaleler olsun istiyorsunuz. Bana gelip böyle bir talep getirdiğinizde konuları en net ve kısaca belirtmeniz yetiyor. Hemen hemen her kategoride zengin ve nitelikli içeriği sizlere sağlayabilirim.  Hepsinin özgün olacağını ve sadece sizin sitenize özel olarak üretileceğini unutmayın.


26 Mart 2015 Perşembe

CHP'nin solcu söyleminde HDP etkisi

Şu sıralar seçim çalışmaları hız kazandı. 7 Haziran’a kadar daha da kızışacağa benzer. AKP’deki iç sorunlar, HDP’deki yükseliş seçim sürecinde çokça sürprizle karşılaşacağımız anlamına geliyor. CHP ise şimdileri geçmişteki MHP tarzı milliyetçi söylemi bir kenara bırakarak seçimde sol seçmenini kaybetmeme telaşında…

Seçim çalışmaları sırasında daha milletvekili aday adaylığı olan CHP’lilerin sol söylem kullanması gözden kaçmadı. Bugüne kadar adına sosyal demokrat dediği halde sosyal demokrat bir yanı kalmamış CHP’de yeniliğe dalalet bir durum mu bu? Olabilir. Dediğim gibi bu seçim öncesi oy kaybetmeme telaşı gibi görülse de zorlayıcı etkenlerin etkisiyle bir politika değişikliği gibi de yorumlanabilir.

Öte yandan HDP’ye göz kırparak seçim sonrası olası bir HDP’li mecliste AKP’nin kabine kuramama ihtimalini göz önüne alarak koalisyonu hayal ediyor olabilir. Mümkündür.

Hepsi bir kenara CHP’nin milliyetçi söylemi bir kenara bırakarak, çözüm süreci üzerinde AKP’ye saldırmayarak farklı bir yola girdi. Bunu da HDP’   ye borçluyuz. Çünkü ülkenin aydınları, sanatçıları safını belirledi. HDP’ye oy verilmesine yönelik çağrı her geçen gün daha da artıyor. HDP’nin bir Kürt partisinden Türkiye partisine doğru yönelişi bu çağrı sürecini meydana getiren en büyük husus… Belki de Türkiye solcuları ilk defa gerçek anlamda bir sol partiye kavuşarak, ülkenin kanayan pek çok sorununa gerçek bir çözüm umuduna kavuşuyor. Bunlardan en önemlisinin Kürt sorunu olduğu malumunuz… Bu sorunu da ancak Kürt siyasetinin temsil ediliyor olmasıyla çözüleceği, Kürt ve Türk halklarının dayanışmasının bu çözümü sağlamlaştıracağı aşikâr…  HDP böylece bir sol blok oluşturmuş oluyor. CHP de bu süreçte söylem anlamında geride kalmayarak ya oy telaşında ya da oluşacak yeni mecliste kendine güçlü bir ittifak sağlamanın peşinde… Her iki ihtimal de HDP’nin sağladığı dinamiğin sonucu…

Öte yandan HDP’nin AKP’yle anlaştığını iddia edip HDP’yi zan altında bırakma çabası herhangi bir gerçekçi karşılık bulamıyor. İktidarın HDP’yi zor durumda bırakma çabası olan Mardin’de PKK operasyonu en önemli kanıt… İktidara yakın medya organlarının PKK’nin karşılık olarak Hakkâri’deki taciz atışı niteliğinde silahlı eylemini dallandırıp budaklandırarak haber yapması bir bakıma HDP’nin yükselişine yönelik bir çabaydı. Böylelikle örgütle HDP’nin organik bağı iyice göz önüne konulacak, HDP’nin seçmen gözünde itibarını düşüreceklerdi. Bu gibi olayları daha çok duyabiliriz. Biz CHP-HDP ilişkisine dönelim.

CHP’nin HDP’ye yönelik yumuşak tavrının en önemli sebebi, AKP’yi geriletecek tek gücün HDP olduğunun farkında olması… Ortak rakibi alt etmesi için sessizce desteğini sürdürecek. Bir yanda da kendinin de solcu olduğunu kanıtlayarak yükselen sol blokta kendine bir yer edinmeye çalışacak.

25 Mart 2015 Çarşamba

Kendi e-kitabım Dengesiz Öyküler sebildir a dostlar!



Bir şey üretmek için can atan bünyem, yine yeni bir şey üretmeyerek eskiden ürettiği bir şeylere yeni ambalaj yaparak yoluna devam ediyor. İşin özü yeni öykü yazamadım, ama yeni öykü yazabilmek için motive olacağım bir çalışma başlattım. Bunun için iki gündür bilgisayar başında e-kitap hazırlama çalışmaları yapıyorum. Zahmetli bazı yollar buldum. Ama adı üstünde zahmetli… En sonunda bulduğum bir internet sitesi yardımıyla hızlıca bir e-kitap oluşturdum. Sayfa düzenini sağlamak adına daha çok çalışmam gerek. Hatta ben dozu yükselttim. Sadece şiir, öykü, deneme ya da roman değil… Haftalık dergi de çıkaracağım. Vallahi! Adını da şimdiden duyuruyorum. Haftalık Gülten…

Yedi öykülük bir e-kitap… İçinde gerilim var, mizah var, dram var… Her bir şey var. Kısa bir kitap denemesi oldu.

Doğanın Dengesi e-kitap Bu linkten kitaba ulaşabilirsiniz. Epub uzantılı dosyayı destekleyen herhangi bir bilgisayarda olduğu gibi, akıllı telefonunuzda ve tabletinizde de izleyebilirsiniz. Hatta Google Play kitaplığına ekleyerek diğer kitaplarınızın yer aldığı sanal kütüphanenizde de saklayabilirsiniz. Sebildir a dostlar…



24 Mart 2015 Salı

TDK'ye göre esnaf: kötü yola düşmüş kadın!

TDK’deki kafa kaynağını nereden alıyor?

Öncelikle söyleyeyim. Sorduğum bu sorunun bir cevabı yok. Kendi kendinize konuşurken söyleyebileceğiniz herhangi bir cümle…

TDK’nin kelimelerin anlamları üzerine yürüttüğü çalışmalar hızla devam ediyor. Dilin gelişimi için yaptıkları bu ‘eşsiz’ hizmet için kendilerine bir teşekkürü zor gören biz nankörler için de bir öneri sunmalarını bekliyoruz açıkçası…

TDK cinsiyetçiliğiyle hayatımızdaki yerini alırken, kadın takıntısından vazgeçemeyeceğini göstermeye devam ediyor.

Örneğin en son skandalda “esnaf” kelimesinin anlamlarından birine getirdiği tanım akıllara TDK’nin hangi kaynaktan yararlandığı sorusunu getiriyor. Esnaf: Kötü yola sapmış kadın…

Yani? Satış yapıyor işte… Eeee? Kendini satıyor ya…

Peki, arkadaş, diyelim ki esnafın böyle bir tanımı var. Kendini sadece kadın mı satar? Sadece beden mi satılır? Bu ülkede başbakan yardımcısının da ifade ettiği gibi kenti parsel parsel satanlara ne demeli? Peki, aynı başbakan yardımcısı buna göz yummaya devam edeceğini gözümüze baka baka demedi mi? Bu bir tür satış değil mi?

Biz TDK’nin içinde bulunduğu kafa karışıklığına bir dönelim. Bakın, ne kadar iyi niyetliyim. Olsa olsa kafası karışıktır, değil mi?

Veya devletin tüm kurumlarında olduğu gibi düşmekte olan kalite ve devlet ciddiyetinin geldiği noktayı işaret eder. Türk dilinin gelişmesi için kurulmuş bir kurumun bu konuda gelişme kat edemeyeceğini de gördüğünüzde anadiliniz adına üzülüyorsunuz. Resmi, ‘konuşulması zorunlu’ ilan edilerek, coğrafyasındaki tüm dilleri yasaklama, engelleme, kısıtlama sebebi olmuş bir dilin kurumunun geldiği noktayı görünce şaşırmamak elde değil.

TDK esnaf kelimesinin anlamlarından biri olan “halk sınıfları” ifadesine yer vermeyince haliyle kaynağının neresi olduğunu sorgulamaya girişiyorsunuz. Kurum’un esnaf deyince akla gelmesi ancak alkol masasında mümkün olan ifadeyi ayık kafayla bulduğuna göre daha bizim çok rakı içmemiz gerek…

Bu kadınlara yönelik bir başka hakaret olarak algılanabilir. Ayrıca esnaflar da ses çıkarabilir. Biz ‘kötü kadın’ mıyız? Diyebilir. Ancak bambaşka bir sorunumuz var hâlihazırda. O da ciddiyetini yitirmiş bir kurum kalabalık bir halk kitlesinin anadiline nasıl sahip çıkacak? Bir dile katkı sağlamak yerine Türkçeyi alt beyindeki saplantılara ya da iktidarın söylemlerini destekleyecek söz söyleme kaygısına feda etmeyi ne zaman bırakacak?

23 Mart 2015 Pazartesi

Kediciklerin Aşkı ve İlahi Yol



Önsöz

"Okuyacağınız bu yazıdan dolayı bana açılan hakaret davasını kaybetmiştim. 26 Mart'ta ise tazminat davası görülecek. Yazımın tamamı bu... Ancak dava açılmasına sebep olan ifadeler yok. Direk olarak şahsa yönelik olmayan bu ifadelerin şahsa yönelik olduğu konusunda mahkemeyi ikna eden avukatları kutlamak gerek..."

Sosyal medyayı takip edenler bilirler. Adnan Oktar’ın –nam-ı diğer Adnan Hoca’nın bir televizyon programında etrafındaki kadınlarla gerçekleştirdiği ‘sevgi’ sağanağı gösterisi sosyal medya kanallarında çokça paylaşılıyor aylardır.

Adnan Oktar başı kapalı ve açıklardan oluşan küçük bir kadın topluluğuna sırayla şu soruyu soruyor. “Beni seviyor musun?” “Seviyorum” cevabını alıp tatmin olmayarak, “ne kadar seviyorsun?” diye yeni bir soru daha soruyor. Kadınlar, sırayla sevgilerini tarif edemeyeceklerini, bu sevginin kelimelerle ifade edilemeyeceğini dile getiriyor. Adnan Oktar, “maşallah!” diye karşılık verip Allah sevgisinin kendisine tecellisini vurguluyor ve ekliyor. “Yobaz ve münafıklar buna dayanamayacak.” Şimdi ben de dayanamadım. Yobaz mıyım, münafık mıyım, bilemedim. Olayı öncelikle bir televizyon şovu olarak değerlendirsem de altında önemli bir toplumsal gerçeğin yatabileceğini düşünmeye başladım. Aslında burada gördüğümüz abartılı da olsa bir gerçeğin yansıması olabilir mi?

 Öncelikle belirtmeliyim ki bu tip videoların sosyal medyada dolaşması, ‘zat-ı şahanelerin’ gereksiz yere ilgi görüp, gündeme oturmasına neden olabilir. Ancak yukarıdaki paragrafın sonunda da belirttiğim gibi bunu sadece bir eğlencelik olarak değerlendirmediğimizde birtakım çıkarımlara varabiliyoruz. Bunlardan en önemlisi, muhafazakâr toplumumuzda özellikle kadına yönelik olan cinsel baskılardır. Bu cinsel baskılar, kadının cinselliğini tanımaması, saf bir aşk hayatının dahi kadına yasaklanması olarak özetlenebilir. Bu baskılar, özellikle muhafazakâr ailelerin başı kapalı kızlarında sevgiye açlık olarak yansımaktadır. Bununla ilgili çok fazla canlı örneğe şahit oldum.

Herkesin hatırlayacağı bir örnek vereyim. Yıllar önce haber bültenlerine yansımış “tarikat şeyhi aşkları kuşağında” da görüldüğü gibi bu baskılara maruz kalmış kadınlar, ‘Allah tarafından özel mülakatla seçildiğine inandığı adamlara’ bastırılan sevgi duygusunu ve cinselliği yöneltmeyi tercih ediyor. Normal bir kadın - erkek ilişkisini ahlaklı bulmadığı için, böyle bir adama aşkı meşru görüyor. Bu durum ise aşka susamış kadınların bu mahrumiyetinden faydalanan şarlatanlara yarıyor elbette. Yine baktığınızda bu şarlatanların zenginlik içinde yaşadığına da tanık oluyoruz. Zenginliklerinin Allah’ın onlara sunduğu ödüller olarak görenlerin sayısı da az değil… “Demek ki Allah tarafından seçilmiş” inancının doğmasının önemli bir göstergesi bu zenginlik.

Şimdi gelelim neden bir şeyhe özlem ve ilgi duyulduğuna. İnsanlar görmedikleri Allah’a inanıp, tanımadıkları peygamberlerine sevgi gösterirken, eksik kaldığını düşündükleri kısımları, inandıkları tüm değerlerin yansıması olarak gördükleri kişilere sevgi duyarak tamamlamaya çalışıyorlar. Demek ki Allah aşkı denen kavram yeterli olamıyor. Hep, O’nun yansıması bir kişi arama gayretine düşüyorlar. Adnan Oktar bu kişilerden biri… Ama bir tek o yok maalesef. Bütün bu arayışların en büyük sebebi ise, aslında inançtaki yetersizlik olabilir. Ama ben inançları sorgulamaktan ziyade, bunun toplumda baş göstermesinin sebeplerini irdelemekten yanayım.

Yine de son noktayı koymadan belirtmekte fayda var. Bu bir televizyon şovu elbette…

Dinin bir rant aracı haline geldiğini, cinci hocaların, muskacıların ve ‘şifacı’ hocaların, doktorlardan ve öğretmenlerden ve hatta bilim adamlarından daha üstün görüldüğünü gördüğümüzde sorun acaba dinde mi, yoksa toplumda mı, sorusunu sormadan edemiyoruz.

17 Mart 2015 Salı

Akit'in Vicdanı (!)

Akit Gazetesi’nin hali malumunuz… Kafasına uymayanı hedef göstermekten geri kalmaz. Buna dini bir kılıf da uydurur. Suçunu meşrulaştırır. İnsan sevmediğini iktidarı çok sevdiğini kanıtlamış Akit Gazetesi bu sefer de tepkisinin nefes alabilen her şeye yönelik olduğunu kanıtladı.

Azerbaycan’da gerçekleşen sokak hayvanlarına yönelik katliama karşı tepki olarak bir araya gelen hayvan severlerin Azerbaycan konsolosluğuna gerçekleştirdiği yürüyüşü haber yaptı Akit. Hem de ne haber…
“Katledilen Müslümanlar için kıllarını kıpırdatmayanlar üç beş köpek için sokaklara döküldü!” E tabi haberi verirken katliamların yaşandığı ülkelerden de bahsediyor. Filistin, Suriye ve Mısır… Irak? Yok tabi… Ne de olsa hizmet ettikleri gücün Irak’taki katliamları gerçekleştiren askerlere hayır duası etmişliği var. Neyse…

Öte yandan öyle bir önyargı ki oradaki hayvan severlerin ölen insanlar için de sokaklara çıkmadığını düşünüyorlar. Ölen çocuklar için sokaklara çıkan insanları terörist ilan etmiş bir gazetenin bu çelişkiyi açıklamasını bekliyor muyuz? Hayır elbette.

Peki, sormak gerek… Velev ki Müslümanlar katledilirken sessiz kalındı. Hayvanlar katledilirken ses çıkaranı sapkınlıkla itham etmek niyedir?

Üstelik Kuran-ı Kerim’den referans alarak bunu yapmak nedir?

“Bu neyin kafası?” diye bir popüler bir soru vardır ya. Belki de ender cuk oturuşlarından biridir. Bu neyin kafası Akit? Bu haberi yaparken vicdanınızın sesini dinlediniz mi? Dinlediniz de size böyle yapmanızı söylediyse o vicdanınız değil, olsa olsa aklınızı ele geçirmiş karanlık güçlerin eseridir.

Öyle değilse sahi bu neyin kafası?

Akit Gazetesi yürüyen, tepki gösteren herkesi bir şekilde sapkın ilan edecekti zaten. Akit’e göre onun gibi olmayan herkes sapkındır. Onun peşinden yürüdüğüne karşı yürüyen herkesin katli vaciptir.

Haberi defalarca izleyin. Gayet insani bir eylemi öyle bir vermektedir ki büyük bir taşkınlık olmuş hissi uyandırmaktadır. Oysa görüntülerde de durum insanidir. Editör bakmış. “Burada kötü bir durum yok. Metni elimizden geldiğince kirletelim. Olsun bitsin.” Demiş. Sonra da vermiş kalayı.

Bu tip gazetelerin okuyucularını saf yerine koymasına ne demeli? Makul bir okuyucu bakıp “yahu adamlar hayvanlar katledilmesin diye eylem yapmış, ne var bunda?” diyemiyor mu? Diyemiyor ki bu gibi kötü niyetli yayınlar varlığını sürdürüyor. Kabataş yalanını nasıl feyk görsellerle kanıtlamaya çalışan benzer yayın kuruluşları varsa Akit de burada hayvan severleri neredeyse Müslüman düşmanı göstermeye çalışıyor.

Haberin son cümlesi ise daha bir bomba… Diyor ki ‘süper’ haberciliğin mimarı? “Yaşanan olaydan sonra hatasını anlayan grubun özür dileyip dilemeyeceği merak ediliyor.” E peki bu tuhaf haberinizin özrünü ne zaman alalım?