Yeni Şafak Gazetesi yazarı ve
İlahiyat profesörü Hayrettin Karaman “kızlı erkekli öğrenci evi” tartışmasına
yeni bir bakış açısı getirdi. Bu bakış açısı aslında Başbakan’ın ve ona katılan
birçok insanın dillendirmese de düşündüklerini yansıtıyor.
Gazetesinde “Çoğunluğu Kale
Almamak” başlıklı yazısı akıllara durgunluk verecek türden… Hayrettin Karaman’a
göre toplumun genel ahlak yargılarına uymayanların mahalle baskısı görmesi
hakmış. Yani çoğunluğun istediği gibi yaşamayanın çoğunluk tarafından baskı
görmesi olması gerekenmiş hatta.
Peki, muhafazakârlar bu hakkı
nereden alıyor dersiniz? Burada öncelikli referans kaynağı İslam… İslam’ın
emrettiği gibi yaşayan insanların olduğu bir apartmanda, bu emirlere uymadan
yaşayan kişinin diğerlerinin hakkını gasp ettiğini düşünüyor Karaman. Burada,
bireysel özgürlüğün sınırı, bu özgürlükten dolayı başkasının özgürlüğünü
kısıtlandığı noktadır, görüşünü bu duruma uyarlamış oluyor. İnsan hayat tarzını
özgürce yaşarken bir başkasının hayat tarzına müdahale etmiyorsa sorun yok. Ama
profesörün düşüncesine göre özgürlüğe müdahale etme özgürlüğü diye bir şey var.
Hem de bu ‘özgürlük’ çoğunluğun…
Bu çoğunluk sevdasının
demokrasiyle zaten bağdaşması mümkün değil. Sayın profesörün de önerisi zaten
İslam temelli bir demokratik sistem… Kuralların İslami emirlere göre
belirlendiği sistemi demokratik yapan tek unsur ise oy kullanma hakkı olacak ki
iktidarın her fırsatta dile getirdiği de bu.
Hayrettin Karaman’ın söz konusu
fikirleri hayata geçtiği takdirde çok tehlikeli sonuçlar izleyeceğiz. Çünkü
çoğunluğun ya da muhafazakâr hassasiyetlerin duygu, düşünce ve inancına göre,
‘ötekini’ tornaya sokmaya çalışmanın katliamlara kadar uzanan çok çeşitli
yöntemleri vardır. Tarihte de örneği olduğu gibi… Sivas Katliamı’nı
hatırlatmaya gerek var mı?
Hayrettin Karaman bu sözleriyle
şu hakkı da ‘öteki’ vatandaşa vermiş oluyor peşinen. Günün birinde bir başka 28
Şubat yaşandığında evinde namaz kılan, dini sohbetler yapan, apartmandan
tesettürle çıkan insanlar da dine uygun yaşamayan mahalleliyi rahatsız etmiş
olmayacak mı? Bu bakış açısı her horoz kendi çöplüğünde öter, anlamına
geliyorsa İstiklal Caddesi’nde gece yarısı dolaşan türbanlı kadına yönelik bir
baskı uygulanması da mı hak?
Genel toplum yapısına göre
herkesin hayat tarzına ayar çekme düşüncesinin kökenin din olduğu zaten çok
açıktı. Belki de ilk defa içki yasağında kullandıkları toplum sağlığı gerekçesi
gibi uydurma bir gerekçe sunmadılar. Hayrettin Karaman da bu garip duruma ‘akademisyen’
bakış açısı kazandırdı(!)
Komşusunun evinde yaşadığı hayatı
merak eden ve bu merakı sonuçta belki de o hayatı kıskanan, “ben yapmıyorsam,
kimse yapmayacak arkadaş” deyip işi daha da ileri boyutlara taşıyan muhafazakâr
kafanın, bir de başka bir çerçeveden meseleyi ele almasında fayda var.
Çoğunluğu Hristiyan olan bir ülkede, Müslüman komşusunun dini vecibelerini
yerine getirmesinden, başını kapamasından rahatsız olanların yaşadıkları
çevredeki Müslümanlara zulmetmesi de hak mı?
Hayrettin Karaman’ın mantığıyla
gidildiği takdirde bu da hak… Ve biz hangi yönden gelirse gelsin çoğunluğun
azınlık üzerindeki her türlü baskısına faşizm diyoruz.