Spor Haberleri

Köşe Yazıları

9 Kasım 2013 Cumartesi

Hristiyan bir toplumda yaşasaydınız aynı düşünür müydünüz profesör?

Yeni Şafak Gazetesi yazarı ve İlahiyat profesörü Hayrettin Karaman “kızlı erkekli öğrenci evi” tartışmasına yeni bir bakış açısı getirdi. Bu bakış açısı aslında Başbakan’ın ve ona katılan birçok insanın dillendirmese de düşündüklerini yansıtıyor.

Gazetesinde “Çoğunluğu Kale Almamak” başlıklı yazısı akıllara durgunluk verecek türden… Hayrettin Karaman’a göre toplumun genel ahlak yargılarına uymayanların mahalle baskısı görmesi hakmış. Yani çoğunluğun istediği gibi yaşamayanın çoğunluk tarafından baskı görmesi olması gerekenmiş hatta.

Peki, muhafazakârlar bu hakkı nereden alıyor dersiniz? Burada öncelikli referans kaynağı İslam… İslam’ın emrettiği gibi yaşayan insanların olduğu bir apartmanda, bu emirlere uymadan yaşayan kişinin diğerlerinin hakkını gasp ettiğini düşünüyor Karaman. Burada, bireysel özgürlüğün sınırı, bu özgürlükten dolayı başkasının özgürlüğünü kısıtlandığı noktadır, görüşünü bu duruma uyarlamış oluyor. İnsan hayat tarzını özgürce yaşarken bir başkasının hayat tarzına müdahale etmiyorsa sorun yok. Ama profesörün düşüncesine göre özgürlüğe müdahale etme özgürlüğü diye bir şey var. Hem de bu ‘özgürlük’ çoğunluğun…

Bu çoğunluk sevdasının demokrasiyle zaten bağdaşması mümkün değil. Sayın profesörün de önerisi zaten İslam temelli bir demokratik sistem… Kuralların İslami emirlere göre belirlendiği sistemi demokratik yapan tek unsur ise oy kullanma hakkı olacak ki iktidarın her fırsatta dile getirdiği de bu.

Hayrettin Karaman’ın söz konusu fikirleri hayata geçtiği takdirde çok tehlikeli sonuçlar izleyeceğiz. Çünkü çoğunluğun ya da muhafazakâr hassasiyetlerin duygu, düşünce ve inancına göre, ‘ötekini’ tornaya sokmaya çalışmanın katliamlara kadar uzanan çok çeşitli yöntemleri vardır. Tarihte de örneği olduğu gibi… Sivas Katliamı’nı hatırlatmaya gerek var mı?

Hayrettin Karaman bu sözleriyle şu hakkı da ‘öteki’ vatandaşa vermiş oluyor peşinen. Günün birinde bir başka 28 Şubat yaşandığında evinde namaz kılan, dini sohbetler yapan, apartmandan tesettürle çıkan insanlar da dine uygun yaşamayan mahalleliyi rahatsız etmiş olmayacak mı? Bu bakış açısı her horoz kendi çöplüğünde öter, anlamına geliyorsa İstiklal Caddesi’nde gece yarısı dolaşan türbanlı kadına yönelik bir baskı uygulanması da mı hak?

Genel toplum yapısına göre herkesin hayat tarzına ayar çekme düşüncesinin kökenin din olduğu zaten çok açıktı. Belki de ilk defa içki yasağında kullandıkları toplum sağlığı gerekçesi gibi uydurma bir gerekçe sunmadılar. Hayrettin Karaman da bu garip duruma ‘akademisyen’ bakış açısı kazandırdı(!)

Komşusunun evinde yaşadığı hayatı merak eden ve bu merakı sonuçta belki de o hayatı kıskanan, “ben yapmıyorsam, kimse yapmayacak arkadaş” deyip işi daha da ileri boyutlara taşıyan muhafazakâr kafanın, bir de başka bir çerçeveden meseleyi ele almasında fayda var. Çoğunluğu Hristiyan olan bir ülkede, Müslüman komşusunun dini vecibelerini yerine getirmesinden, başını kapamasından rahatsız olanların yaşadıkları çevredeki Müslümanlara zulmetmesi de hak mı?

Hayrettin Karaman’ın mantığıyla gidildiği takdirde bu da hak… Ve biz hangi yönden gelirse gelsin çoğunluğun azınlık üzerindeki her türlü baskısına faşizm diyoruz.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder