Yıl 2011… O da bitmek üzere… Türkiye 30 yılı aşkın bir
karanlığın içinde yaşıyor. 12 Eylül darbesinin izleri daha bir belirginleşiyor.
Baskı ve zulüm politikaları devam ediyor. Düşünceye her gün yeni bir darbenin
indiği, gazetecilerin, öğrencilerin, siyasetçilerin, bilim adamlarının muhalif
olarak durdukları konumlara uygun davalarla cebelleştiği bir dönemden
geçiyoruz. Laiklik yanlısı eylemlerde yer aldıysanız başka, sosyalistseniz ve
bu görüşlerinizi dile getirdiyseniz başka, Kürt sorununa çözüm için fikirler
üretmeye kalkıştıysanız başka bir davaya ‘şüpheli’ olarak düşüveriyorsunuz.
‘Terörist’ damgası yemeniz o kadar kolay ki artık… Poşu bağlamış bir şekilde bir
çatışmanın yakınlarında geçiyor olmanız bile hayatınızın karartılması için
yeterli bir sebep… Bir gazeteci bir haber yaptığında o gazetecinin etnik
kökeni, haberin gerçeğin ta kendisi olması ve gazetecinin çalıştığı gazetenin
siyasi görüşünün resmi ideolojinin dışında ve özgürlükçü olması gazetecinin ‘terörist’
ilan edilmesinde yeterli kriterler artık.
Öğrenciyseniz parasız eğitim istemeniz, özgür üniversite
için mücadele etmeniz de yukarıda belirttiğim damgayı yemeniz için yeterli…
Üniversitelerde eğitimler veren profesörler de fikir üretirken ‘suç’ işliyorlar
devlete göre. Ve böylece herkes için uygun yıldırma zemini hazırlanmış oluyor.
Parasız eğitim istemek suç mu? Savaşın bitmesini istemek suç
mu? Özgür haber yapmak suç mu? Değil elbette… İşte bu yüzden bütün bu
güzellikleri talep eden insanları kılıfına uydurulmuş şekilde suçlayarak
taleplerini kendilerince anlamsızlaştırmaya çalışıyorlar. Hizmet ettikleri neo-
liberal kapitalizmin son yıllarda öngördüğü düzenin kurulması için özgür
düşünceye darbeler vurmaları gerekiyor. Neo - liberal kapitalizm zenginlerin
artmasını fakirlerin de hep fakir kalmasını ister. Belki çok basit bir
açıklama, ama özetle böyle… Bunun için savaş olmalı, acı, açlık olmalı…
Sorunların üzerini örtmek için kanı kullanır sistem. İnsanların
gözünü kanla boyar. İnsanlar açlıklarını, acılarını, kısaca sistemi
sorgulamasın diyedir tüm çabası. Ve televizyonlarda bize gösterildiği gibi
özgürlük için mücadele eden, iktidara muhalif olarak yasal yollarla örgütlenen
herkes sistemin gözünde teröristtir. Tıpkı ABD’nin Ortadoğu planlarını
uygulamak için Müslümanları terörist ilan ederek kendi kamuoyunu göz göre göre
kandırması gibi… Bugün de bu ülkede yaşanan tam da böyle bir şey…
İşte böyle bir ortamda tüm özgürlük hareketlerini bütün bu olanların
dışında tutmak mümkün mü? Güçlünün güçsüzü ezme çabasının olduğu bir ülkede ve
hatta dünyada, özgürlüğe ve insan haklarına karşı duran sisteme karşı direnmek
gerekmez mi? İşte o zaman gerçek bir özgürlük, eşitlik mücadelesi vermiş olmaz
mıyız? Çünkü sistem bu eşitsizliklerden beslenmekte… Ve sistem şu an korkmakta…
Tüm dünyada anti-kapitalist hareketlerin hız kazanmakta
olduğundan belki de sistem daha önce olmadığından daha hırçın ve saldırgan
davranıyor. İşte bu da daha güçlü olmak için yeterli bir sebep…