Behzat Ç. sadece bir televizyon
fenomeni değil. Aynı zamanda üzerindeki iktidar ve RTÜK baskısına rağmen,
karakterlerinden taviz vermeyen ilkeli bir televizyon dizisi… Erdal
Beşikçioğlu’nun canlandırdığı Başkomiser Behzat, alışılmışın dışında bir polis
karakter…
Dizinin polis karakterleri,
gerçek hayattaki sistemin ve iktidarın koruyucusu polis profilinin çok
dışında... Örneğin 1 Mayıs’ta sivil olarak miting alanında görevlendirildikleri
bir bölümde, arabada konu hakkındaki konuşmaları basit ama anlaşılır bir dille
sınıf bilinci içeriyordu. “1 Mayıs işçinin, emekçinin bayramı değil mi? Biz de
emekçiyiz, hadi biz de katılalım mitinge.” olarak özetlenebilecek bir
diyalogdu.
Başka bir örnekte de Hayalet’in gecekondulardaki
yıkımlardaki tutumu, Behzat’ın gariban ve yoksulun yanında yer alışı ütopik
polis profilleri sunuyordu.
Dizi aynı zamanda derin devlet
konusunu başarılı bir şekilde işlemekte, devletin üst makamlarının derin devlet
bağlantısını da vurgulamaktaydı.
Bütün bunlar elbette sistemin
çarklarında birer dişli olma görevinden memnun olanlar için rahatsız edici
özelliklerdi. Bir diğer rahatsız edici özellik ise karakterlerin insana dair
hiçbir şeye yabancı olmayışıydı. Yeri geldiğinde küfür eden, hatta kimi zaman
bunu sık sık yapan bir toplumda, Behzat’ın küfürleri terbiyeleri alt üst etti
(!)
Behzat Ç.’nin küfürleri dışında
‘genel ahlakı zedeleyen’ başka bir unsur daha vardı. İçki… Uzun süren içkili
sahneler, RTÜK baskısına maruz kaldı. Cezalar kesildi. İçki şişeleri her ne
kadar buzlansa da, sahneler biraz azaldı, küfürler hafifledi.
Ancak baskılar bitmedi elbette.
Yine de devam eden içkili sahneler ‘rahatsız etmeyi’ sürdürdü. Gençlere ve
çocuklara kötü örnek oluşturmasın diyeydi her şey(!) Güya, devlet gençliğin,
gelecek neslin sağlığını düşünüyordu. Genel ahlaka aykırılıksa eğer konu, içki
içen insan soyguncudan daha ‘ahlaksız’ olmuş oluyor.
Eğer bir televizyon dizisindeki
karakterlerin iyi örnek oluşturma gibi bir zorunlulukları varsa buyurun Leyla
ile Mecnun’daki Hırsız Yavuz… Bu sevimli karakter hırsızlığı özendiriyor mu?
Bence özendirmiyor. Bir dizi karakteri içki içtiğinde de içkiyi özendirmiyor.
Asıl meselenin dine ters düşmemek
olduğunu çok iyi biliyoruz tabii. Hırsızlık da dine uygun değildir elbette. Ama
yaşam biçimi ve özgürlüğü kısıtlamak gerektiğinde, içki içme, dövme yaptırma
gibi kişisel tercihler dini baskılara daha kolay konu oluyor. Hırsızlık? Yok
canım, gerekirse devleti de yönettiriyor İslam coğrafyası hırsıza. Beş vakit
namaz kılıyor mu, tüm ibadetleri tam mı? Önemli olan o!
İşte böyle bir ortamda Behzat Ç.
baskıların odağında kaldı ve buna rağmen direnç göstermeye devam etti. Hatta
RTÜK’ün içki yasaklarına rağmen, her ne kadar şişeler buzlansa da hemen hemen
her sahnede içki şişeleri ve kadehler görülmeye başlandı. Behzat Ç. bu sezon
son bulacak. İşte bu yüzden giderayak bir keyfime bakayım, diyor. İyi de
yapıyor.
İçki üzerinden özgürlük savunması
yapmıyorum. Konu şu. İçkinin dinen yasak oluşuyla, içki içmek sağlığa aykırı
diye toplumsal bir duyarlılıkla kontrol altında tutulması arasında fark var.
Kimse kendini kandırmasın. Eğer bu bir toplumsal duyarlılık olsaydı, gelecek
nesillerin sağlığına en büyük tehdit olan hidroelektrik santraller, termik
santraller, siyanürlü altın madenleri ve elbette ki geçen yüzyıldan kalma en
büyük bela nükleer santral konusunda da toplum sağlığını düşünen bir şekilde
davranırlardı, değil mi?
İçki yasağının toplumun sağlığı
adına değil, istenen toplum düzenin inşası için gerektiğini çok iyi biliyoruz. Televizyon
dizilerine yönelik müdahalelerinde de gençlere kötü örnek oluşturmak olan konu
başlıkları, elinden silah düşmeyen karakterlerin olduğu diziler için geçerli
olmuyorsa, gençlerin önüne koymak istedikleri örneği çok merak ediyorum.