2006 yılında İstanbul halkına sorularak yeni modelleri
yaptırılan Şehir Hatları vapurları, bu kez sorgusuz sualsiz karşımıza
çıkıverdi. Türk mühendislerin tasarladığı, Yalova’da üretilen feribot benzeri
yeni vapur hayal kırıklığı yarattı.
Bu hayal kırıklığının tek sebebi vapurlar hakkında halkın
görüşü alınmaması değil elbet… Yeni vapurlar İstanbul’un kimliğini yansıtan o
eski vapurların yaşanabilir ortamından çok uzak… İnsanların birbirine yüzlerini
döndüğü o sıcak vapurların yerini yaşamın alelacele keşmekeşinin yansıdığı
soğuk vapurlar almış.
5 Şubat’ta İstanbul Şehir Hatları’na 10 yeni vapur
katacaklarını açıklayan Topbaş, bunların modelinin hazır olduğunu belirtirken,
vapurların hangi renk olacağının halk oylamasıyla kararlaştırılacağını ifade
etmişti. Ancak modeli sorulmadığı gibi rengi de sorulmadı.
Göksu, Durusu ve Küçüksu isimli vapurlar bu törenin ardından
Eminönü-Kadıköy hattında hizmet vermeye başladı. Yalova’daki Özata
Tersanesi’nde imal edilen, Türk mühendislerin tasarladığı ve tanesi 3 milyon 373
bin 500 Euro’ya mal olan gemilerin eski vapurlara nazaran estetik kaygı ve
İstanbul’un keyfini çıkarma önceliği yok. Yukarıda bir yerlerde de söylemeye
çalıştığım gibi İstanbul’da yaşıyor olmanın güzelliğini unutturan, kültürden ve
keyiften uzak bir hizmetle karşı karşıyayız.
Şimdi bu yazıyı okuyan nöbetçi iktidar severler, her şeyi
eleştirdiğimi, nankörlük ettiğimi söyleyecektir. Ama İstanbul gibi bir şehre
hizmet vermenin kültürel birikim, İstanbul ruhuna sahip olmakla mümkün olduğunu
canınızı sıkma pahasına söylemek zorundayım.
Bu vapurlar kentsel dönüşümle can çekişen kent kültürünün
son birkaç kalesinden biriydi. O vapurlar kente ait fotoğraflarda, kentte geçen
filmlerde vardı. Eskimiş olmaları onların hem estetik hem de konforlu
tasarımını unutturmayı gerektirmiyor. Madem bizim çok kabiliyetli
tasarımcılarımız var, İstanbul ruhuna uygun ve eskisini yeniden hayata döndüren
bir tasarım yapsaydılar ya?
Evet… Yazının bu aşamasında nöbetçi iktidar severler coşup
“sana mı soracaklar, haddini bil” noktasına çoktan gelmiştir. Ben de diyorum ki
elbette bana sormayacaklar. Kimseye sormadan bunu biliyor olmak gibi bir
yükümlülükleri var. İstanbul gibi bir şehri yönetip de bu kadar yılda bunu
öğrenemedilerse bir değişiklik de o koltuklarda olmalı…
Örneğin Beyoğlu gibi İstanbul’un eğlence, kültür, sanat
merkezi bir ilçeyi tamamen alışveriş odaklı hale getirmeyi hedefleyen kentsel
dönüşüm de kimliksiz bir kent yaratma çabası…
Peki, ne istiyor bu adamlar kentin kimliğinden? Ne istiyor
bu adamlar kültürden? Ne istiyor bu adamlar zaten birkaç tane kalmış yaşamaya
sebep keyifli zamanlarımızdan?
Evet… Şimdi benim ve benim gibi düşünen insanların ne kadar
nankör olduğunu rahatlıkla söylemeye başlamıştır kimileri. Hem de yerli malına
tu kaka yapmakla da suçlayabilirler. Zaten bu eleştirilere bu yönden
bakıyorsanız yaşadığınız kentle ilgili kültürel bir derinliğiniz yok demektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder