Spor Haberleri

Köşe Yazıları

4 Haziran 2015 Perşembe

Kimliksizleşen İstanbul ve Yeni Vapurlar

2006 yılında İstanbul halkına sorularak yeni modelleri yaptırılan Şehir Hatları vapurları, bu kez sorgusuz sualsiz karşımıza çıkıverdi. Türk mühendislerin tasarladığı, Yalova’da üretilen feribot benzeri yeni vapur hayal kırıklığı yarattı.

Bu hayal kırıklığının tek sebebi vapurlar hakkında halkın görüşü alınmaması değil elbet… Yeni vapurlar İstanbul’un kimliğini yansıtan o eski vapurların yaşanabilir ortamından çok uzak… İnsanların birbirine yüzlerini döndüğü o sıcak vapurların yerini yaşamın alelacele keşmekeşinin yansıdığı soğuk vapurlar almış.

5 Şubat’ta İstanbul Şehir Hatları’na 10 yeni vapur katacaklarını açıklayan Topbaş, bunların modelinin hazır olduğunu belirtirken, vapurların hangi renk olacağının halk oylamasıyla kararlaştırılacağını ifade etmişti. Ancak modeli sorulmadığı gibi rengi de sorulmadı.

Göksu, Durusu ve Küçüksu isimli vapurlar bu törenin ardından Eminönü-Kadıköy hattında hizmet vermeye başladı. Yalova’daki Özata Tersanesi’nde imal edilen, Türk mühendislerin tasarladığı ve tanesi 3 milyon 373 bin 500 Euro’ya mal olan gemilerin eski vapurlara nazaran estetik kaygı ve İstanbul’un keyfini çıkarma önceliği yok. Yukarıda bir yerlerde de söylemeye çalıştığım gibi İstanbul’da yaşıyor olmanın güzelliğini unutturan, kültürden ve keyiften uzak bir hizmetle karşı karşıyayız.

Şimdi bu yazıyı okuyan nöbetçi iktidar severler, her şeyi eleştirdiğimi, nankörlük ettiğimi söyleyecektir. Ama İstanbul gibi bir şehre hizmet vermenin kültürel birikim, İstanbul ruhuna sahip olmakla mümkün olduğunu canınızı sıkma pahasına söylemek zorundayım.

Bu vapurlar kentsel dönüşümle can çekişen kent kültürünün son birkaç kalesinden biriydi. O vapurlar kente ait fotoğraflarda, kentte geçen filmlerde vardı. Eskimiş olmaları onların hem estetik hem de konforlu tasarımını unutturmayı gerektirmiyor. Madem bizim çok kabiliyetli tasarımcılarımız var, İstanbul ruhuna uygun ve eskisini yeniden hayata döndüren bir tasarım yapsaydılar ya?

Evet… Yazının bu aşamasında nöbetçi iktidar severler coşup “sana mı soracaklar, haddini bil” noktasına çoktan gelmiştir. Ben de diyorum ki elbette bana sormayacaklar. Kimseye sormadan bunu biliyor olmak gibi bir yükümlülükleri var. İstanbul gibi bir şehri yönetip de bu kadar yılda bunu öğrenemedilerse bir değişiklik de o koltuklarda olmalı…

Örneğin Beyoğlu gibi İstanbul’un eğlence, kültür, sanat merkezi bir ilçeyi tamamen alışveriş odaklı hale getirmeyi hedefleyen kentsel dönüşüm de kimliksiz bir kent yaratma çabası…

Peki, ne istiyor bu adamlar kentin kimliğinden? Ne istiyor bu adamlar kültürden? Ne istiyor bu adamlar zaten birkaç tane kalmış yaşamaya sebep keyifli zamanlarımızdan?

Evet… Şimdi benim ve benim gibi düşünen insanların ne kadar nankör olduğunu rahatlıkla söylemeye başlamıştır kimileri. Hem de yerli malına tu kaka yapmakla da suçlayabilirler. Zaten bu eleştirilere bu yönden bakıyorsanız yaşadığınız kentle ilgili kültürel bir derinliğiniz yok demektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder