İnsan ancak aklının alabildiği
kadarını kabul edebiliyor. Ancak aklın alabildiğinin görünür olanla sınırlı
olması gibi de çok ciddi bir algı kısıtlaması söz konusu. Öyle ki uçsuz
bucaksız bir evrende küçücük bir gezegen olan Dünya, sayıları milyarlarla ifade
edebilecek galaksiler arasında tek bir galaksinin mensubu. O da Samanyolu…
Kaldı ki bu galaksinin içindeki pek çok gezegen daha keşfedilmedi bile.
Şu durumda gayet kendinden emin
bir şekilde “uzayda canlıların yaşamasına uygun tek gezegen Dünya’dır. İnsan da
evrenin en üstün varlığıdır” çıkarımında bulunmak başlı başına bir psikolojik
sorunu işaret edebilir. Çünkü insan kendinden daha üstün başka canlıların var
olabileceğini bir türlü kabul edemez. Aslında bunun olmasında çok önemli başka
bir olgu var. O da din… Tüm dinler yaratıcı varlığın insanı evrenin üstün
varlığı olarak gösterir. Peki… Ya bu yaratılan insan ya da adına ne denirse
evrenin başka gezegenlerinde de mevcutsa? İşte bu noktada da devreye kibir
giriyor. “Hayır… Tanrı bizden söz ediyor.”
Ancak Dünya tarihinde özellikle
antik dönemlerde pek çok sır gizli… Irak Ulusal Müze’sinde tutulan 2000 yıl
öncesine ait bir pilin olduğunu biliyor musunuz? Dönemin insanları bu pili
kullanarak elektrik üretmiş ve pek çok antik makinenin çalışmasını bu yolla
sağlamıştır. Mısır Piramitleri’nin bir enerji santrali olarak kullanıldığına
dair bulgulara bile rastlanıyor. Hidrojen gazı elde edip bu gazla manyetik alan
oluşturacak dehlizlerle enerjisini üretti Mısırlılar. Peki, bu teknolojiyi
nereden öğrendi? Bu muammayı nasıl çözeriz bu ‘ben’ merkezli anlayışla?
Los Angeles… 16 Şubat 1942…
Tarihe Los Angeles Savaşı olarak geçen, ancak Amerikan resmi tarihinde bilinçli
olarak unutturulmaya çalışılan bir olay yaşandı. Tanımlanamayan uçan bir cisim
şehrin üzerinde belirdi. Radarlarda görünmesiyle birlikte ordu acil alarma
geçti. “Alarm, alarm… Bu bir tatbikat değildir!”
Bunun üzerine cismin üzerine ışık
tutularak çok sayıda ateş açıldı. Cisim vurulamadı. Ve ortadan kayboldu. Pek
çok sivilin ölümüne neden olan bu muharebe Amerikan basınında da geniş yer
buldu. Yıllarca UFO denen bu cisimler pek çok kez gözlendi. 1947’de Roswell’de
düşen UFO ve uzaylı otopsisi görüntüleriyle daha da alevlenen tartışmalar ve de
pek çok sivilin yakın Dünya dışı varlık temasları, ‘süper güç’ Amerika’nın
otoritesini sarsmaktaydı. Ve sonunda Amerikan yönetimi ulusal güvenlik yasasını
çıkardı. Bu yasa sayesinde UFO ve uzaylılarla ilgili araştırmalar ve bilgiler
gizli tutuldu.
Peki, neden artık gelmiyorlar?
Bunun çeşitli sebepleri olabilir. Ama ben gelmediklerini düşünmüyorum. Eğer
geliyorlarsa artık eski model yöntemler kullanmıyorlar. Yani artık sık sık
gökyüzünde belirmiyorlar. Daha gelişmiş teknolojilerle bu seyahatlerine
çıkıyorlar. Ve artık belki de pek çok alanda hayatlarımızın içinde yaşam
sürüyorlar.
Netice itibariyle evrende yalnız
olduğumuz düşüncesi, bu uçsuz bucaksızlık içinde çok anlamlı değil… Bu kadar
tarihi bulgu varken ve tüm Dünya iktidarları, dinlerin ruhani liderleri inkâr
ve gizlemeyi tercih ediyorsa yani bir açıklama getirmek yerine yok sayıyorlarsa
şüphe de taze kalıyor haliyle. Tüm ezberleri bozacak bu gerçek açığa çıkarsa
tüm iktidarları sarsılacak. ‘Üstünlükleri’ zarar görecek.
Ancak bir yerlerde başka gelişmiş
uygarlıklar var. Ve belki de o uygarlıkların görevi Dünya insanının da
gelişmesini sağlamak… Belki de kimileri iyi niyetli değil… İçinde bulunduğumuz
anlamsız savaşların bir açıklaması da bu olabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder