Ömer Tuğrul İnançer, bildiğiniz
üzere Ramazan ayında hamile kadınların dışarıda gezmesini doğru bulmadığını
söylemişti. Zaten eve kapansın, toplumdan soyutlansın diye mütemadiyen hamile
kalması gereken kadını hamilelik bile eve kapatmaya yetemiyordu.
TRT Türk kanalında Gönül Dünyamız
isimli bir televizyon programı sunuyor İnançer. Programın ismine baktığınızda
gönül ve dünya kavramlarını hak eden bir içerikle karşılaşacağınızı
düşünebilirsiniz. Ancak İnançer’in geçen akşam bu programda sarf ettiği sözleri,
gönlünden nasıl bir dünya geçirdiğinin ipuçlarını veriyor. Ve hayal kırıklığına
uğruyordunuz. Devletin televizyonunda
böyle sözlerin sarf edilmesi de İnançer’in düşüncelerinin devletin resmi
görüşlerine çok zıt düşmediğini gösterebilir.
İnançer’in sözleri neydi? Sadede
geliyorum. “ Evlilik kurumunun bugünkü empoze edilen, ‘Ben kendi ayaklarımın
üzerinde dururum’, ‘kadının ekonomik hürriyeti’ gibi aldatmacalardan
vazgeçilmesi lazımdır. İstatistikle meşgul olanlar boşanmaların kimler arasında
olduğunu bir istatistikî anket yapıversinler.” Bu sözlerle ekonomik özgürlük
kavramını reddediyor.
“Çalışan kadından bahsediyorum.
‘Ben kocama muhtaç değilim’ diye evvela ailesini dağıtıyor. Kocasına muhtaç
değil ama elin adamının patronunun hizmetinde olmayı haysiyetine uygun buluyor.
Kocasının emrinde olmayı haysiyetine uygun bulmuyor.” Burada da evlilik ve
çalışma hayatı hakkında ne kadar yanlış şeyler bildiğini satır satır
kanıtlıyor. Yani evlilikten anladığı kadının erkeğe köleliği mi? Çalışma
hayatındaki profesyonel iş sözleşmesiyle oluşan ilişkiyle evlilik ilişkisini
nasıl aynı kefeye koyabiliyor?
“Ben eş demem. Eş yoktur, eşitlik
yoktur. Ben karımla, çocuğumla eşit değilim. Eşim değil, zevcem olur. Karı da
kurumsallığı anlatmak için kullanılır.” Bu sözlerle de eşitliği reddediyor.
Evdeki reisliğini ilan ediyor.
Dolayısıyla İslam toplumunda
kadının yerini ifade eden sözleri, devlet televizyonunda deklare edilmiş
oluyor. AKP’li kadın vekillerin bile tepkisini çeken bu sözler, şüphesiz bu
kişinin hayalindeki dünyayı ifade eder ve de kendini bağlar. Ancak bunun devlet
televizyonunda söylenmesi, TRT’de devletin resmi görüşleri dışında herhangi bir
muhalif ses duyamadığımıza göre, devletin de resmi görüşüdür.
Bu algıdaki kurumların başka
alanlarda da izlenen mantık olarak eşdeğer uygulamaları var. Örneğin Diyanet’in
İlahiyat fakültelerinde batı felsefesi derslerinin gösterilmemesini önermesi,
sebep olarak da ‘ilahiyatçının kafasının karıştığını’ göstermesi aslında çok
benzerdir. İlahiyatçının bilgi sahibi olması ve dolayısıyla bilinçlenmesini
kafa karışıklığı ve sapkınlık olarak gören anlayışla ekonomik özgürlüğünü kazanan
kadının erkeği boşayacağını düşünen ve kadının çalışmamasını uygun bulan
anlayış kardeştir.
Bilgiyi, eşitliği reddeden
mantıkların devletin kurumları içinde bir şekilde var olması, rahatsız edici
bir şey değil mi?
Evlilik kurumunu, erkeğin egemen
olduğu bir yer olarak gören İnançer, kula kulluk etmemeyi buyuran bir dinin
mensubu mu? Yoksa bu noktada da kaçış noktaları mı bulacaklar? “Kula kulluk
edilmez” dedikten sonra diyecekleri “ama” dan sonra ne geleceğini merak
ediyorum doğrusu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder