Manisa’da Cumhuriyet Bayramı etkinlikleri kapsamında
düzenlenen Serdar Ortaç konserinde yaşanan Ahmet Kaya krizi, 29 Ekim’e
damgasını vurdu.
İzleyicilerden küçük bir grubun Ahmet Kaya posteri açması,
arbedeye neden oldu, olay büyüyünce sahneye çatal, bıçak ve birçok sert cisim
atıldı. Olaylar yatışmadı, Serdar Ortaç konser alanını terk etti.
Bu istenmeyen olay Serdar Ortaç üzerinde geçmişten beri
dolaşan adeta bir lanetin eseri… Popüler müziğin ve magazin dünyasının ünlü bir
ismi olan Serdar Ortaç’ın, böylesi politik bir meselenin içinde yer alması ve
Ahmet Kaya’yla yersiz husumeti 10 Şubat 1999 tarihindeki Magazin Gazetecileri
Derneği’nin ödül törenine dayanıyor. Ahmet Kaya’nın Yılın Sanatçısı Ödülü’nü
almak için sahneye çıkıp söylediği sözler sonucu oluşan tepkiler bu ülkede Kürt
olmanın ne kadar sancılı olduğunu da gösteriyordu.
“Şu anda hazırladığım ve önümüzdeki günlerde yayımlayacağım
albümde bir Kürtçe şarkı söyleyeceğim ve bu şarkıya bir klip çekeceğim.
Aramızda bu klipi yayımlayacak yürekli televizyoncular olduğunu biliyorum,
yayımlamazlarsa Türkiye halkıyla nasıl hesaplaşacaklarını bilmiyorum...” dedi
ve şarkısını söyledi Ahmet Kaya.
Toplumun kanına işlemiş bir ırkçı tepkinin kitlesel
deneyimiydi yaşananlar. Yaşananlar ya tesadüfen büyüyen bir ırkçı tepki
örneğiydi ya da önceden örgütlenmişti. Serdar Ortaç’ın sahneye çıkıp, Ahmet
Kaya’ya hitaben o ‘eşsiz eseri’ “Bu Devirde Kimse Şah Değil, Padişah Değil”
şarkısını söyleyip peşinden 10. Yıl Marşı’na girince olay tam bir linçe
dönüştü. İnsanlar Ahmet Kaya’nın olduğu masaya doğru çatal, bıçak atmaya
başladı. Geceyi yılın sanatçısı olarak böylesi bir saldırıyla tamamlamak
zorunda kalmıştı Ahmet Kaya. Sonrası da malum… Ülkesini terk etmeye zorlayan
linç zaman içinde de devam eti. Ve Kaya’nın ülkesinden uzakta hayatını
kaybetmesi ve gurbette gömülmesi de onun canını yakmaya devam etmiş olmalıydı.
Peki, biz bu yaşananların hesabını Serdar Ortaç’a mı
sormalıyız? Konjonktür icabı ya da değil, pek çok kez özür dilemiş bir adam
Serdar Ortaç. O günlerde bu linçe katılmış olmasını da toyluğuna vermemizi rica
ediyor.
Aslında Ahmet Kaya’nın linç edilmesine neden olan süreç
resmi ideolojinin Cumhuriyet tarihi boyunca dayattığı “tek millet, tek bayrak,
tek dil” dayatmasının sonucudur. Dolayısıyla bu süreci yönetenler Serdar Ortaç
gibi kültürel, sanatsal ve fikirsel anlamda kanaat önderi olamaya bir magazin
kahramanını yem olarak ortaya atmış, Ahmet Kaya’nın linç edilmesini keyifle
izlemişti. Mesela Serdar Ortaç’a gelene kadar, aynı gecede linçi alkışlayan
Mahsun Kırmızıgül’e ne demeli?
Hala Serdar Ortaç’a bütün günahı yüklemek, meseleye sembolik
tepkiler koymaktan öte bir şey değil… Onu huzursuz edecek eylemler, Kürt
meselesine çözüm getirmez. Devletin Kürtlerle ilgili politikasında elle tutulur
bir değişiklik var mı? Örneğin özel okullarda anadilde eğitim alma serbestliği,
anadilin hak olarak kabul edilmesi midir? Değildir elbette.
Dolayısıyla bugün de birileri çıkıp Ahmet Kaya’nın söylediği
gibi şeyler söylerse linç edilebilir. Çünkü değişen bir şey yok. Sokakta Kürtçe
konuşup gülüşen insanlara ters ters bakıp “ Kürtçe konuşuyorlar bağıra bağıra”
diyen var hala. Bunu söyleyenlerin eline fırsat geçince toplanıp 10. Yıl
Marşı’yla birbirlerini gaza getirir hala.
Dedim ya, değişen bir şey yok. Ahmet Kaya’nın başına
gelenler, gurbete gidişi, gurbetteki yitişi Türkiye toplumunun boğazında
yutkunamadığı bir yumrudur aslında. Onu bu sürgüne zorlaya linçin tohumu, bu
toprakta pusuda beklemeye devam ediyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder