Spor Haberleri

Köşe Yazıları

10 Eylül 2013 Salı

Aşk Şiiri Yazan Evli Erkek Sorunsalı

Yıllardır şiir yazarım. Gecenin bir yarısı uyanır, az önce terk edilmişim gibi birkaç satır karalarım. Sonra uyurum. Her yazdığım aşk şiirinde bildiğin aşk acısı çekiyor gibiyim. Kara sevda yaşarım şiirlerde.

Hal böyle olunca okuyanlar sorar. “Hocam hayırdır?” Bu sorunun altında “ne oluyoruz, anlayalım” laubaliliği yatar. Hatta akrabalarda da “kemiklerini kırarım” tonlaması vardır. Eşim de tatlı sert sorar. Güya şaka yapar. Ama bunların ilham kaynağının kim olduğunu içten içe merak eder. Evli barklı insansın, yakışıyor mu? Bunu soracak bir babayiğit henüz çıkmadı neyse ki…

Önce bir aşk şiiri ya da öyküsü yazmak için hâlihazırda bir aşk yaşıyor olmak gerekip gerekmediğine karar verelim. Kimi zaman gerekir; kimi zaman gerekmez. Her sabah âşık olup her akşam terk edilmeyeceğime göre daha net ve mantıklı bir sebebe doğru yelken açalım şimdi.

Ben cinayet öyküsü yazdığımda kimse, “hocam hayırdır?” diye sormaz. Kimse “kaçın adam bizi kesecek” diye ortalığı velveleye vermez. Üstelik cinayet konusu daha reeldir. Aşksa iç dünyada olan karmaşık duygu sağanağıdır. Dur, dur… O konuya girmeyeceğim.

Sonuç itibariyle, bir cinayet öyküsü yazmak için az önce birini öldürmüş olma şartı olmadığına göre aşk şiiri yazmak için de mütemadiyen âşık olmak gibi bir gereklilik yok.

Ya da vardır. O zaman cinayet öykümü okuduğunuzda beni ihbar edersiniz.

Şimdi bu kadar yaşanmışlık kokan şiirler nasıl ortaya çıkıyor peki?

Kısaca anlatayım, bu gereksizlikler içeren yazı bitiversin aniden.

Bir sürü insanla tanışıyoruz. Bir sürü hikâye dinliyoruz. Bir sürü aşka şahitlik ediyoruz. Gözümüzün önünde bir ayrılık yaşanıyor. Ağlayan bir kadın görüyoruz. Bir bankta düşünceli bir şekilde oturan adam görüyoruz. Ne oluyor? Al sana şiir… Ne oldu âşık mı olduk da yazdık? Laf…


Evet, bitti yazı…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder