Gözlerin gecenin çıkmazındaydı.
Şehir sonra anladı.
Kayıp yürekler kıyılara vurunca cansız,
anladı şehir. Anladı şehir ömrün bu denli sessizliğini. Kalabalığın ve gürültünün
arasında anlamsızlığını... Anlamsızlık... Aşkın yer almadığı yaşam
parçacıklarıydı. Anladı şehir. Kayıp yürekler akıllara vurunca sızladı.
Satır aralarına sıkışmış gizli
bir sessizlikti aşk. Bulup da anlamlandıralım diye hayatı, garip
belirsizliklerle yüklü, yorucu, sızılı... Ve işte tüm bu hayatın ortasında, tam
da en belirgin noktasında sen... Satır aralarına gizlenmiş bir aşktın. Gizli ve
sessiz... Bilmesin kimse diye, hiç kimse görmesin diye yani, tüm dillerin en az
kullanılan harfine sığınmış sen...
Senin tüm gizliliğine rağmen, nazire
olsun diye sanki, ya da öyle değil de yüreğimin karakteri gereği ortalık yerde,
çırılçıplak ve ıslak… Âşık, deli... Ben...
Yüreğimde çılgın zamanların
yaşanamamışlığı… Ve hırçın rüzgârların zaman zaman esip de göğe savurduğu, sanırım
kaybettiği, hakiki hasret parçacıkları... Nehirlerin beslediği okyanuslara
karışmış, derinlerde yediği vurgunun ağırlığı çökmüş... Ve bir gün batımında
kıyılara vurduğunda duygular, anladı şehir. Ömrün bu denli sensizliğini...
Şehirde hangi ışıktaydın peki? Nasıl
bir kayıpsın ki bu kadar aşikâr, ama bir o kadar da belirsiz...
Tüm geceyi sokak sokak dolaştım
sonra. Beni bilirsin meydanların adamıyım. Gölgeleri sarhoş eden meyhane
önlerinden geçtim. Sarhoş kokuların, eğlenen ve bazen sızlanan karmaşık
insanların doldurduğu meyhanelerin... Seni ararken bir sokak lambasının
gölgesinde soluklandım.
Ve anladı şehir. Ömrün bu denli
sana hasretini… Nereye baksam gecenin çıkmazındaydı gözlerin. Anladı şehir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder