Sabah erken kalktım; sen
gitmiştin. Yine yetişemedim o güzel yüzüne.
Dışarı çıktım. Yağmur mu yağacaktı? Gökyüzüne baktım. Koca bir bulut geçerken ıslatıveriyordu ufak ufak
şehrimin omuzlarını. Ama yeryüzünü yağmurla
kavuşturacak olan bu olamazdı. Geçip gidecek bir bulut, nasıl yaşatırdı bu kavuşmayı
şehrime? Çılgınca yağmalıydı yağmur. Toprağın içine çekmesini
beklemeliydi aşkını. Yağsa ne olur ki böyle damla
damla? Toprağın haberi bile olmadıktan
sonra...
Ben her gün seni, yağmur bekleyen toprak gibi
beklerim. Görecek olsam bir şey diyemem ya; sen yine de bilirsin toprak gibi
hasretimi. Sana bakarken dolan gözlerim, günlerin yağmur hasretidir. Çünkü sensiz geçen her saat, toprağın yağmuru beklediği kurak ve çaresiz iklimler gibi; sıkıcı, hüzünlü... Ama geçici çaresizliğim, Gün biterken, herkes akşamın karanlığa göz kırpışından
kaçarken bitiveriyordu ansızın. Senden iki satır haber aldığımda
sanki yeniden hayata dönmek gibi bir şeydir yaşanan.
Her günüm böyle sevgili... Sensiz geçen saatlerde önüme cennet sofralarını da
kursalar; böyle... Seni gördüğüm gecelerde, yanına oturup saçlarını
okşayamadığım saatlerin acısıdır belki bu hüzün. Belki ara sıra kalbini
kırışımdan, belki seninle yeteri kadar
konuşamadığımdan... Ama yine de bilirsin gözlerime
baktığında değil mi sevgili? Yıllarca biriktirdiğim aşkın tek
sahibi olduğunu?
O bulut gibi miyim yoksa ben? Yeteri kadar yağamıyor muyum
hayatına? Yo, yo… O bulut gibi olamam.
Çünkü o bulut sevmez ki toprağı. Geçip gitme, bir dağın doruğuna sığınma
çabasındadır o. Oysa benim çabam, her günün sonunda, tüm sızılarımı senin varlığınla
iyileştirip, kuruyup yitmeye bırakmaktır
yalnızlığı. Seni kendi varlığımla
sarmalamaktır, hiçbir şey beklemeksizin...
Eylül geldi, görüyor musun
sevgili? Şimdi biraz daha zor sensiz
saatleri içmek... Eylül geldi de, ağaçlar
yapraklarını dökmüyor, belki de tüm sıkıntısı bundan
iklimin. Ama içimdeki tüm ormanlar
yapraklarını döktü bile. Eylül’ü yaşayabilmeyi başaran bir
iklim var içimde. Senin için hiçbir dengesini
bozmadığım, huzurla yaşayabilesin diye bir
doğa var orada. Bilmesen bunu, çıkar mıydın
benimle bu çetin yolculuğa?
Geçmişe dair tüm acılarımı bana
unuttururken yerine koyduğun güzelliğinden çok
fazlasıydı zaten. Bana yeni bir dünya büyütmeyi
öğrettin hayatımda.Bense o dünyayı senin için
büyüttüm. Beklemiyordun bunu. Ama kabul ettin bu dünyada
yaşamayı. Koşulsuzdu yaşayışın; koşulsuzdu senin için yapışım her
şeyi.
İşte bunlar da bitmek bilmeyen
saatlerde, senin için yazabildiklerim... Sensiz geçen gün içimde
sızlarken...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder