Kadına karşı işlenen şiddet suçlarına karşı yeteri kadar
tepki oluşmasa da en azından bu konuda bir tartışma zemini oluştu. Kadın en
azından öyle ya da böyle toplumda bir yere sahip. Sadece mevcut eşitsizlikleri
gidermek üzere politikalar geliştirilmeli. Bunun için devlete baskı kurmak için
kadın örgütleri çalışabiliyor.
Bütün bu sorunların dışında, gazetelerde haber olarak bile
yer almayan başka bir sorunumuz var. Nefret suçları kapsamında görülmesi
gereken eşcinsel ve trans bireylere yönelik şiddet… Son zamanlarda daha çok
tırmanışa geçen, ama muhtelif bir olaymış gibi algılanan trans cinayetlerinden
bahsetmemiz gerekiyor. Sırf farklı bir cinsel yönelime sahip diye toplum dışına
itilen bu bireyler, beden işçiliği yapmak zorunda bırakılmaları yetmiyormuş gibi,
toplumun homofobi ve transfobi krizlerine kurban gidiyor. Trans cinayetleri
konusunda Avrupa birinciliğine ve Dünya yedinciliğine sahip olan ülkemizde,
böyle ciddi bir istatistiğe rağmen tartışma zemini bile oluşamıyor. Geçtiğimiz
günlerde Avcılar'da gerçekleşen trans bireylerin evlerine yapılan polis baskını
ve mahallenin eli taş, sopa tutan 'insanları' tarafından kurulan linç timleri
ile ilgili kaç kişi haberdardı? Haberdar olup da kaç kişinin içine dokundu?
Asıl mesele farklı olana yönelik önyargı. Bizim gibi hissetmeyen, bizim gibi yaşamayan
ve bedeninden farklı bir yönelimi olan bireylere karşı beslenen bu önyargı, bir
nefret dalgasına dönüşüyor. Eşcinsel olduğu için hakemliği iptal edilen Halil
İbrahim Dinçdağ olayında da gördüğümüz gibi kadın ve erkek olarak iki kimlikten
birine sahip olmadığınız müddetçe çalışmaya, kariyer yapmaya hakkınız olmuyor.
Var olma hakkını elinden aldığımız trans ve eşcinsel bireyler şiddete maruz
kalırken, toplumun neredeyse tamamı sessiz kalıyor. Tabiatın bir gerçeği olan
bu faklılıkları yüzünden evlerinden, sokaklarından kovuluyor. Kimisi ülkeyi
terk ediyor. Gidemeyen ise ölümle burun buruna yaşıyor. "Erkek olacaksın,
ulan!" diye bağırıyor toplum. Ya da "kadın olacaksın, ulan!"
Sokaklardan kovulan, iş yerlerine giremeyen,
çalıştırılmadığı için beden işçiliği yapmak zorunda kalan, üzerine bir de bunun
için yargılanan bu bireylerin hakları için de bir şeyler yapmak gerekmez mi?
İnsanların farklılıklarına, renklerine rağmen bir arada
yaşamalarını mümkün kılmak bir insanlık görevidir. Çünkü tüm toplumsal şiddet
sebeplerinin ortadan kalkması önyargılarından arınmış bir toplumda gerçekleşir.
Bu önyargılardan kurtulmak için de tüm tabulardan arınmış yeni bir dünyaya
ihtiyacımız var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder