Geçtiğimiz yıl Eylül ayında müzik
grubumla birlikte Antalya, Olympos’tayken biriyle tanışmıştım. Gündüzleri
sahilde vakit geçiriyorduk. Yazılacak konularla ilgili not defterime bir şeyler
karalamaktayken su satan bir kadın yaklaştı yanımıza. Kendisinden su aldık. Ama
onun ilgisini bu alışverişten daha çok elimdeki not defteri çekti. Bölgesel
şivesiyle “ne yazıyorsun?” diye sordu bana. Sonra hemen kendinden bahsetmeye
başladı. Adı Sevilay Yıldırım’dı. Kumluca’nın Yazır Köyü’nde yaşayan bir
çiftçiydi. Tarım ve Gıda Bakanlığı tarafından düzenlenen Kadın Çiftçi Bilgi
Yarışması’nda ikinci olduğunu söyledi. Öğrenmeye açtı biriydi. Organik gıda ve
gıda güvenliği ile ilgili sürekli kitaplar okuduğunu söyledi. Elimde kalem kâğıt
gördüğünde benden de bir şeyler öğrenebileceğini düşünmüştü. Ancak aslında
benim ve hepimizin ondan öğreneceği çok şey vardı. Bizim yanımıza gelmeden önce
bir doktor grubundan öğrendiklerini sıraladı bana. “İlkokul mezunuyum” dedi. O
an üniversite mezunu olmamdan utandım. Çünkü öğrenmenin, eğitimin ne kadar uzun
soluklu bir yol olduğunu bağırıyordu sakin ve akıllı gözleriyle bu kadın.
Bir proje üzerinde çalışıyor şu
anda Sevilay. Bakanlıkça kendisine verilen bu görevi yerine getirmek için bilgi
topluyor. Tarlasını sürüyor. Sonra sahile gelip su satıyor. Bu eylemini yeni
insanlarla tanışıp bilgiler toplamak için değerlendiriyor. Cahil cesaretiyle
ortalıkta dolaşan sözde eğitimli bir sürü insanın karşısında bildiğiniz bir
abide gibi duruyor o. Özgüveni asla bir kendini beğenmişlik olarak yansımıyor.
Ayrıca kendini ne kadar beğense az… Çünkü o eğitimin okulda verilenden daha
fazlasını her gün yaşadıkça alıyor. Bunu kendi azmine borçlu…
Bir süre sonra uzaktan kocasını
görüyor. “Şu gelen de benim kocam” diyor. İlgiden dolayı biraz kıskandığını
söylüyor kocasının. Oraya bir sürü gazeteci gelip onunla konuşmak istemiş
çünkü. Ama yine de eşiyle gurur duyuyor adam. Sevilay da eşinin desteğini vurgulamaktan
geri kalmıyor. Her ikisi de ne kadar gururlansalar az.
Sevilay Yıldırım eşinden
bahsederken ve bu başarısını naif bir şekilde bana sunarken toplumun ihtiyacı
olan bir model oluverdi gözümde. Kadının başarısının eşlerince ve diğer
erkeklerce takdir edilmesi ve desteklenmesinin önemini gösterdi. Toplumdaki
kadın varlığının kimseye zarar getirmediğini, erkek egemen toplumun bir hata
olduğunu zaten biliyorduk. İşte tam tersinin yani kadın-erkek eşitliğinin,
kadının her alanda varlığının ne kadar güzel işlediğini gördük. Üreten kadının
varlığının önemini kanıtladık. Bir insanın kendini yetiştirmesinde anneliğin
bir engel olamayacağını, tek engelin tembellik olduğunu Sevilay’ın “ben
çalışkan bir kadınım” diye gururlanmasından çıkarttık. Diyorum ya Sevilay ne
kadar gururlansa az.
Sevilay Yıldırım, eğitimsizliğine
bahane olarak yaşadığı yerde ‘Oxford’ olmamasını sunanlara çok iyi bir “hadi
oradan” deme sebebi oldu aynı zamanda.
Not: Yazının görseli olarak
kullandığım fotoğraftaki kişi Sevilay Yıldırım değildir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder