Evet… Yeni bir beddua efendim. Taze taze… Issız Adam filmini
biliyorsunuz. Orada bir adamın bağlanma korkusu işleniyor. Acıklı bir masal
tadında… O filmden sonra memleketimin erkeğine bir haller oldu. Bir kaçmalar,
bir ayrılmalar, bir ortada bırakmalar, sen daha iyilerine layıksınlar…
Hiçbiri de düşünmedi ki kadının ıssızı yok mudur? Vardır
hocam… İşte onlara gelesiniz emi! Onlar daha fenadır hem de. Diğer kadınlardan
farklıdırlar. Gelirler, aşık ederler seni kendilerine. Onlar da aşık olurlar
tabi. Sonra bir bağlanma korkusu hasıl olur. Bu ıssız adamlardakine benzer, ama
daha kadınsıdır. Ne demekse?
Sonra bir bakmışsın elinde kapısının önünde bir gülle
kalakalmışsın. Yaaa…
Bir başka modeli de uzaklarda yar sevenlere gelsin. Sen
başka bir şehirde yaşayan bir kadına mı aşık oldun? Issız kadın olabileceği
ihtimali üzerinde de durmadın tabi. 24 saat içinde telefonla olsun, internet
üzerinden olsun bütün iletişimini keser. Üstelik bundan önce en son söylediği
sözse “seni seviyorum” olur. Hatta kimisi de öyle laflar eder ki kendini
dünyanın en harika erkeği zannedersin. Oh…
O sırada öyle bir düşersin ki terk edildiğine mi yanacaksın,
aslında sıradan bir erkek olduğun gerçeğiyle yüzleştiğine mi?
Arkadaşım, bir de bu kadınlar ıssız adamlara denk geldi mi
daha çabuk toparlarlar. Çünkü giderler arkadaşlarıyla dertleşirler. Erkekler
ise “hani çok seviyordu ulan kız seni?” diyen şüpheci arkadaşları yüzünden
atlatamazlar.
Dolayısıyla erkeğin ıssızı kadının ıssızından daha iyidir
atlatılabilirliği açısından. Ve her ölümlü erkek kadının ıssızını tatmalıdır. Yoksa
aşk acısı nedir bilmez. Bilsin ki akıllı olsun. Aşkı içselleştirsin.
Hiç beklemiyordum böyle bir önerme çıkacağını. Hay yazı, sen
nerelere kadirsin!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder