Hani bir söz vardır. Herkes kendi
kapısının önünü süpürse, sokakların ne kadar temiz olacağına dair… Güzel bir
laf… İçinde güzel bir öğüt barındırır. Hatta çok farklı durumlar için de aynı
şekilde kullanılabilir. Anlam esnekliği güzeldir. Zaten ben de çok severim
böyle eğilip bükülebilen anlamları, sağa sola çekilebilen sözleri… Bir de bu
öğütten yola çıkarak aklıma düşürmekten geri durmadığım alternatif laflarım
var. Birinden bahsetmek üzereyim şu an. Buyurun aşağıya inelim.
Herkes kendi kapısının önünden
geçenleri sevse, sevgi yumağı olurdu bütün dünya. Ama bu noktada kapı önünü
süpürmek daha risksiz görünebilir tabii. Severken kullanacağın dil önemli…
Sevdiğin insanın sevgiyi ne kadar kaldıracağı da… Bir deneyelim. Yanlış
anlaşılmalara neden oluyor, bize dayak yediriyorsa yeni bir strateji
geliştiririz. Onu öğrenmek için de bir aşağıdaki kata inmeliyiz.
Herkes kendi evinin önünden
geçeni öldürse, faili meçhuller hissedilir oranda azalır, cinayet masasının iş
yükü azalırdı. Bak şimdi… Bir orta yol bulamadım. Ya sev diyorum, ya öldür…
Neyse, biliyorum ki zaten kimse benim öğütlerimi dinlemiyor. Bu beni rahatlattı
şimdi. “Berkecan, sokaktan geçenleri bıçaklama oğlum”
Başka bir tane daha geldi şimdi.
Herkes kendi kapısının önünden geçen zenginden alıp fakire verse ne de şahane
olurdu! Bir Robin Hood çıkaramadık ya, diye hayıflanmazdık. Hayıflandık mı hiç?
Bilemedim şimdi. Çıkarmak zorunda olsaydık ve o da çıka çıka ben çıksaydım
günün birinde bir yamyam kabilesi için ekstra bir işe gitmem gerekseydi,
zengini alıp fakire yedirecektim o zaman. İyi de o zaman fakire yedireceğinin
zengin olması şart değil ki! Hiçbir anlamı kalmazdı Robin Hood olmanın.
Bırakırdım o işleri. Daha fazla saçmalamayayım ben. Bir alt kata inelim.
Herkes kendi evinin önüne trafik
işareti koysa, trafik sorunu çözülebilirdi. Çözülemeyebilirdi belki de. Fikir
işte. Dur biz aşağıya devam edelim. Burası boş kalacak gibi.
Herkes kendi kapısının önüne ayna
koysa camdan kendine baksa âşık olsa, güzel ahlakımız ne güzel olurdu! Aşk da
neymiş? El ele mi tutuştular, aman sarıldılar mı diye ülkemin güzel insanları
telaşa düşmezdi. Ve hatta kendi kendimize evlensek, boşanmalar da hissedilir
derecede azalırdı, diye düşünmeden alamıyorum kendimi.
Ben söylemeden gelmeye başladınız
alt kata. Gözlerim doldu. Herkes kendi kapısının önünden biraz arka
bahçelerinde –eğer bahçe diye bir şey kaldıysa tabii- elma ağaçlarının altına
yatsa, kafasına elma silkeletse, alttan pantolonun içine böcek kaçırtsa, ne
bileyim işte, bilim için her şey… O zaman nasıl da yeni icatlara imza atardık.
Robin Hood çıkaramadığımıza yanmam da bir Newton çıkaramadık, ona yanarım.
Evet… Şimdi size çıkışa kadar eşlik edeyim. İlk, üçüncü, sekizinci ve son
basamağa dikkat…
Herkes kendi yalanını ortaya
çıkarsa, özel dedektifler ekmek yiyemezdi. Herkes kendi evini soysa hem kimse
mağdur olmazdı, hem de suç oranı azalırdı. Bu böyle uzar gider ve saçmalama
dozu da artar, söyleyeyim.
Hadi, kapattık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder