Spor Haberleri

Köşe Yazıları

30 Temmuz 2013 Salı

Bir Zamanlar Şile

Şimdi sizi bir yolculuğa çıkaracağım. Çocukluğumun önemli bir kısmının geçtiği, ilk gençlik yıllarımın tüm heyecanlarına sahne olmuş, hüznü de sevinci de çokça yaşadığım bir sahil kasabasına gidiyoruz. Yani Şile’ye…

Elbette ki Şile, sadece benim kısa tarihim için önemli değil… Bu coğrafya için ve hatta belki de Dünya için de önemli bir tarihi özelliğe sahip… M.Ö. 12000–6000 yıllarını içine alan uzun bir döneme ait tüm kalıntılar, Şile’nin Cilalı Taş ve Yontma Taş Dönemi’ndeki yerleşimlerinin varlığını kanıtlıyor. Farklı uygarlıkların yaşama şansı bulduğu bu küçük coğrafya, ismini eski Yunancada bir yaban çiçeğinden almaktadır. Kylia, Aşil, Fhilee ve Artena gibi isimler de almıştır.

Şile çok sayıda mağarasıyla da gizemli bir tarih kaynağı… Öyle ki Maşatlık denen alanın altında çok sayıda pencereden oluşan mağaraların olduğu söyleniyor. Bu mağaralar gizli bir yerleşim olduğunu da gösteriyor. “Maşatlık” gayrimüslim kişilerin gömüldüğü yer anlamına geliyor. Orada etrafı duvarlarla çevrili mezarlık kalıntısı bunu kanıtlıyor. Bu bize Şile’nin yerli halkına ilişkin bilgi de veriyor.

Şile’deki mağaraların Doğu Roma İmparatorluğu zamanında, o dönemin ilk Hıristiyanları tarafından bir gizlenme yeri ve sığınak olarak da kullanıldığı biliniyor. Ayrıca yine dönemin imparatorlukları tarafından bu mağaralar zindan olarak da kullanılmış. Ancak biz yine de her gidişimizde Zeki Müren Mağarası’nın romantizmine kapılırız.

Şile’nin tarihçesine kısa bir Zeki Müren molası vermeliyim şu an. Zeki Müren Bodrum’dan önce bir Şile müdavimiymiş. Şile’ye geldiği zamanlarda annemin halası Mediha Ağva’nın evinde kaldığını da övünerek söylemek isterim. O evin bulunduğu caddenin ismi, Zeki Müren Caddesi’dir hatta.

Zeki Müren’in Şile’ye her gelişinde hayranlarının akınına uğrayan evde yaşanmış bir anekdot aktaracağım şimdi. Annemin yalancısıyım. Zeki Müren hayranlarının yoğun ilgisinden zaman zaman sıkılırmış. Öyle ki insanlar kapıda yatar, camdan onu görmek için sıraya dizilirmiş. Kadın hayranları kapıyı çalmış ve Mediha Hala’ya onu görmek için yalvarmışlar. O sırada banyoda olan Zeki Müren, hışımla banyodan çıkıp kadınların karşısına ıslak ve bornozlu olarak dikilmiş. “Alın size Zeki Müren” demiş tatlı, sert bir üslupla. Bunun üzerine utanan kadınlar bir süre kapıya gelmemişler.

Seyfi Dursunoğlu, nam-ı diğer Huysuz Virjin bir programında o evi ve Mediha Hala’yı uzun uzun anlatmıştı Zeki Müren’le ilgili bir anısını aktarırken. O evin bir odasının duvarında boydan boya bir Zeki Müren posterinin olduğunu da bilirim.

Zeki Müren’in damgasını vurduğu Şile yıllarından, tekrar daha eski Şile dönemine dönelim. Şile’de çok sayıda kale kalıntısı da mevcut… Ancak en bilinen ve günümüze kalabilmiş olan kale Ocaklı Ada’dır. Cenevizliler tarafından yaklaşık 2000 yıl önce denizden gelebilecek saldırılara karşı savunma amaçlı olarak yapılmış olan kale, Şile’yi egemenliği altına almış pek çok uygarlık tarafından da kullanılmıştır. Şimdileri ise Ocaklı Ada, bir restoran olma yolunda. Üzüleyim mi, sevineyim mi karar veremedim. Buna siz karar verin.

Şile’nin bir diğer önemli yapısı Şile Feneri ise 1860 yılında Fransızlar tarafından inşa edildi. Dünya’nın ikinci, Türkiye’ninse birinci büyük feneri olan bu yapı, büyüklüğünü ışığının ulaştığı uzaklıktan alıyor. Bu noktada bir anekdot daha geldi aklıma. Bir arkadaşım bana ısrarla bu fenerin aslında Şili’ye yapılacağını yanlışlıkla Şile’ye yapıldığını söylemişti. Şaka mı yapıyordu, gerçekten inanıyor muydu buna, bilemiyorum hala.

Şile demişken, Ağlayankaya’dan da bahsetmek lazım… Üzerinden durmaksızın sular süzülen bu kayaya adını yine Zeki Müren’in verdiği söylenir. Pek çok coğrafyadaki benzerleri gibi bunun da efsaneleşmiş, hüzünlü bir hikâyesi vardır. Oraya gittiğinizde etrafındaki ağaççıklara bez parçaları bağlanmış halde görebilirsiniz. Bu da efsanenin başka bir boyutu…

Şile’nin tarihinden bahsederken değinmem gereken başka bir söylenti daha var. Söylenti diyorum, çünkü tarihi kanıtları yok. İstanbul’un işgali sırasında Şile’de bir katliam düzenlemek üzere olan bazı çetelerin işlerine balta vuran iki Rum gencinin hikâyesi... İngiliz kuvvetlerine haber salan gençler, katliamı engellemiş. Eğer bu gerçekse Şile’nin insanlarının geçmişiyle ilgili çok önemli bir detay. Pek çok insan belki de o gençler sayesinde var. Bence araştırmaya değer. Her ne kadar bir iki kişiden dinlediğim bir hikâye de olsa…

Şile’den bahsediyorum madem, Şile Bezine de değinmek lazım. Nazım Hikmet ustanın sırtında paralanan son mintanı Şile Bezindendi ya… Şile Bezi Şile’nin festivaline de ismini verir. Her ne kadar son yıllarda “olduğu kadar” çizgisine gelse de bir gelenek olarak devamını koruyor.

Beni her gün daha çok yanına çağıran Şile’nin tarihçesine ilişkin kişisel ve genel bir özet sunmaya çalıştım size. Denizinin kıyısı, hem ilk aşkıma, hem de son aşkıma tanıklık etmiştir. O kıyı evlenme teklifi etmeme de ilham olmuştur işte o son aşkıma. Bol eğlenceye, hüzne, sevince mekân olmuştur kayalıkları. Gün batımı kaç türkü çağırmıştır, kaç şarkıya altyapı olmuştur dalgaların sesleri… İşte yaşamaya değer Şile’nin tarihi bu yüzden anlatmaya değerdi.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder