Hayatın arka sokağı… Sevdiklerimizi
göndermediğimiz, varlığını bir türlü kabul etmeyip, yine de kimimizin arada
sırada uğramadan geçemediği, buna rağmen lanetlediğimiz bir sokak… Ve hayatın
arka sokağının sakinleri, seks işçileri…
Çok bilindik ifadeyle, feleğin
sillesini yemiş insanların, hayatta kalma mücadelesi yürütülür o sokakta.
‘Lanetlenmişliğin’ ve yine de vazgeçilmezliğin garip çelişkisiyle orada tüm
gerçeklikleriyle dururlar.
Sistemin en acı köleleridirler. Erkeğin
kadınlara, trans ve eşcinsel insanlara uyguladıkları şiddetinin sonucu olarak,
o sokağa sürülmüştür çoğu. Ya hiçbir yerde ya da orada yaşayabilme seçenekleri
yüzünden oradadırlar. Ya ölmeyi, ya da yaşamayı seçeceklerdir çünkü. Ve toplum
onları yaşamayı seçtikleri için bile yargılar.
Sistem, kadının ya da trans
bireyin ayakları üzerinde durmasını istemez. Durabilen şanslı ve başarılı
insanların haricinde kalanlar, bir elemeye tabi tutularak adeta, abazan erkeğin
seks köleleri oluverirler. Abazan erkeği de toplumun cinsellik tabuları, itinayla
üretmeye devam eder ve ‘arz – talep dengesi’ sağlanmış olur!
Kadınlıkları, insanlıkları,
arzuları örselenmiştir; acının her türlüsünü tatmışlardır. Yine de itilmekten,
hakarete uğramaktan, şiddet görmekten ve hatta öldürülmekten kurtulamazlar. Birçoğu,
birlikte oldukları erkekler tarafından öldürülür. ‘Hayatsızdırlar’ ya… İşte
ondan dolayı, kimsenin umurumda olmaz bu acı sonları.
Tecavüze uğrayıp bebek sahibi
olan kadınlar vardır içlerinde. O çocuklarına bakmak için yaşamak
zorundadırlar. Annedirler. Sevmediğimiz insanlara küfür ederken kullandığımız
kelimede atfedilen işi yapmaya devam etmek zorundadırlar. Her gün, her dakika,
küfür yerler habersizce. Annedirler de onların annelikleri cenneti ayakları
altına serdirmez. Cehennemi bu dünyada yaşayan bu kadınlar, her an, her saniye
itilmişliğin acısıyla anneliğin yükünü yüreklerinde taşırlar.
Zevk değildir onların bu işi
yapmalarına sebep. Bedenlerini satmak zorunda kalmaları, bu çaresizliği
anlamaya çalışmayanlarca defalarca aşağılanır yine de. Düşmüşlüğüyle dalga
geçilir. Ve ‘Hayat kadını’ derler onlara en hafif ifadeyle. Hayatı ipotek
edilmiş, geleceği örselenmiş, cinselliğine prangalar bağlanmış kadınlara ‘hayat
kadını’ demek ne yaman bir çelişkidir.
Sistemin tecavüzüne uğrayarak
tanışırlar hayatın karanlık ve arka sokaklarıyla. Çaresiz ve evsiz kalırlar ve
sistem onları bu sokaklara iter. Tutunacak bir çare, önünü aydınlatacak bir
ışık bulamadığı anda onu kafesler sistem.
Nasıl olduğunu anlayamaz insan.
Her şey birden bire olur.
Rus ve sarışın bir kadına
‘fahişe’ etiketi yapıştırmanın kolaylığına baktığınızda da, kadının erkekte
yarattığı genel algının bir sonucuna tanıklık etmiş oluyorsunuz. Giyime, kuşama
bakan erkek tarafından seks işçisi olarak algılanmak da çok kolay… Cinsel yönelimine
göre de “o sokağın sakini” olabilirsin ona göre. Empatinin toplum yaşamında yer
bulmaması ve yozlaşma… Ve toplumun bitmek bilmez tabuları… İşte bütün mesele
bu…
Erkeğin, çok fazla değil, beş
dakikalık zevkinin köleleri, hayatın arka sokağının seks işçileri,
dışlanmışlığın en acı yanları oluyor. Ahlak anlayışının sorgulanması
gerekliğinin, bize en uç kanıtını da veriyor ayrıca. Toplum, halkın sırtından
para kazananları, malzemesi eksik binalar dikip insan hayatını hiçe sayanları,
katilleri, katliamcıları, insanları masum yere zindanlara atanları ‘ahlaklı’
sayarken, sistemin yarattığı seks kölelerine ahlaksız diyor nasıl yüreği el
veriyorsa. Ahlakı, hala iki bacağının arasında görerek, beynine ve hayatına
tecavüz edenleri görmezden geliyor toplum.
Erkek, parasını verdiği her şeye
sahip olmanın hazzından vazgeçmemek için, sistemi sahipleniyor olabilir. Ama
kadınların, her alanda birbirine sahip çıkıp, bunu yaparken de hayatın arka
sokaklarını ihmal etmemesi gerekiyor. Çünkü o sokağın sakinleri, erkek şiddetinin
geldiği en uç noktayı, hayatın en kör karanlığını yaşıyorlar.
çok güzel vurgulamışsınız hocam. ağlatdınız beni :(
YanıtlaSilEstağfurullah. Teşekkür ederim.
Sil