Spor Haberleri

Köşe Yazıları

28 Temmuz 2013 Pazar

Toplumun Biçtiği Deli Gömlekleri ve Sartre

Jean Paul Sartre, toplumsal rollerin gerektirdiği biçimde davranmayı, deli gömleğine benzetir. İnsan, yapmakta olduğu işle, bulunduğu yerle, toplumdaki adıyla tanımlanmamalıdır. Kimliği bunlarla sınırlı tutulamaz.

Biz, sadece bir rolle kendimizi tanımladığımızda; örneğin, garson, müzisyen, kaportacı ve benzeri kalıpları kabullendiğimizde, Sartre bizi, Varoluş felsefesinin temel prensiplerinden biri olan “kötü inanç” ile suçlar. “Müzisyen misin? Aslında nesin?” diye sorar. Verdiğin cevap, hiç olmadığın şeyse bile, hayalini kurduğun hayat ve senin özgür düşüncendir ve bu asıl kimliğini oluşturur. Bu insanın temelindeki özgürlüğüdür. Aksi takdirde sosyal karikatürlere dönüşürüz ki bu dehşet verici bir günahtır Sartre’a göre.

Sartre bütün bu felsefeyi, evinin ısınma giderlerini karşılayamadığı için gitmek zorunda kaldığı, Fransız öpücüğünün başlangıç mekânı olduğu söylenen, Paris St. Germain’deki Cafe De Flore’da oluşturdu. “Varlık Ve Hiçlik” isimli eserini burada kaleme aldı. Hayatının aşkı, Simon De Beauvair ile en romantik anlarını burada yaşadı. Bir kafede oturmak gibi basit bir eylemi gerçekleştirirken bile, daha fazlasını yapma özgürlüğümüz olduğunu kanıtladı Sartre böylece.

Olmak isteyip de olamadıklarımız, Varoluş felsefesine göre bizi tanımlayan en önemli özelliklerimizse, o hayal ettiğimiz “biz” gibi davranmamızda hiçbir sakınca yok. Sartre’dan yıllar önce Freud psikoloji kuramlarını geliştirirken, hayalini kurduğumuz şeylerin rüyalarda gerçekleştiğini söylemişti. Ancak bu hayaller, sadece olmak istediğimiz şeylerden ibaret değildi. Örneğin, öldürmek istediğimiz bir insanı rüyamızda öldürebilirdik. Ama yine işin özüne baktığımızda, toplumun deli gömlekleri yüzünden, olmak istediğimiz insan gibi davranamadığımızda bilinçaltımızda rüyaları oluşturuyorduk sessizce. Sartre işte bunu bir rüyadan çıkarıp, kendimize biçtiğimiz rolleri kanıksamamıza “kötü inanç” deyip, hayallerimizi bizi tanımlayan özelliklere doğru yükseltti.

Bir kalıbın içine girmeyi reddeden, kendisine biçilen roller dışında davranan insanlar, Varoluş felsefesinin koruma alanında… Şair bir döner ustası, dansçı bir kaportacı… Neden olmasın? Eğer siz de yapmakta olduğunuzun dışında bir hayale sahipseniz, daha fazlası olma özgürlüğüne sahipsiniz.

Sartre için problem, sonsuz imkânlarla doğarak, büyüdükçe yaşamımızı tek bir role indirgememizde yatıyor. Sosyal düzen bizi bu deli gömleklerine sokmak için türlü planlar kurarken, garson ya da başka bir şey olmayı, filozof olmamak olarak kalıplaştırıyordu. Sartre şunu söylemişti. “Hayal kuran bir bakkal, müşteriye hakaret etmiş olur; çünkü o zaman tam anlamıyla bir bakkal değil, demektir. Toplum, hayattaki fonksiyonunu bakkalla sınırlandırmak ister.”

Sartre’ın yukarıda belirttiğim sözüne uygun olarak, yaşanmış pek çok hikâye çıkarabiliriz hayattan. Ben çok uzağa gitmeden kendimi referans alıp örneklemek istiyorum şu an. Yıllar önce çalıştığım bir satış firmasında, masamın yanına bıraktığım müzik aletine gözü takılan satış yöneticimin nevrinin dönmesi hikâyesi bu. İşimin, gücümün eğlence olduğunu söyleyip, benimle uzun bir toplantı yapmıştı. Dediğine göre ben satışçıydım. Ve bir satışçı gibi davranmalıydım! Anlaşılan, mesai saatleri dışında gerçekleştirdiğim müzik aktiviteleri bile, onu rahatsız ediyordu. İşte toplum da bize bu baskıyı uygulamaya devam ediyor.

Sosyal kalıpların dışında davranmayı ilke edinmeye başladığım gün, o gündür. Hatta bu yazının büyük kısmını bir toplu taşımada kaleme alarak, Sartre’a öykünmekteyim. Çünkü onun söylemeye çalıştığı gibi, hayal ettiğimiz her şeydir bizi tanımlayan.


Elbette ki her şey ve herkes olabileceğimizi düşünmek abartılı bir yaklaşım olur. Ama bize izin verildiğinde, göründüğümüzden daha karmaşık varlıklar olabileceğimizi göstermesi adına faydalı bir felsefe… Geçmişimiz, görüntümüz, sosyal statümüz sayesinde tanımlanabileceğimizi söyleyen modern felsefeye rağmen, hala değişmeye, gelişmeye ve hareket etmeye devam ettiğimizi hatırlatmış olması önemli bir düşünsel kazanım… Sartre’a, bize, biraz olsun deli gömleklerimizi gevşetme şansı veren felsefesinden dolayı çok şey borçluyuz. O gömleklerden yırtarcasına kurtulacağımız günlerin şerefine…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder