Cinsellik tabusu malumunuz… Kendimizi bildiğimiz çocukluk
yıllarından beri, bizlerden saklanmış, ama insan yaşam döngüsünün vazgeçilmez
eylemi cinsellik… Bu gizliliği yüzünden, nesiller boyunca kendi çabalarımızla
farkına vardığımız cinselliğimizi sizce güzel yaşayabiliyor muyuz? Zaten derme
çatma kurduğumuz cinsel yaşamımızı, hangi bilgilerle bugüne getirdik?
Okulda “milli” tarih, “milli” coğrafya gibi dersler görerek
büyümüş bir nesiliz biz. Öyle bir nesiliz ki, kendi kabuğunda… Öyle bir nesiliz
ki sadece bilmemiz gereken öğretilmiş, o da eksik ve hatta yanlış öğretilmiş,
yalnız bir nesiliz. Biraz daha dozunu kaçırsalar, milli matematik ve milli
fizik gibi dersler de görebilirdik. Sadece otoriteye itaat edecek, hiçbir şeyin
farkına varmamış insanlara ihtiyaç duyulan ülkelerde görülen bu mantık, elbette
cinselliğinin farkına varmış bir nesil istemezdi. Cinselliğinin farkında olan
bir bireye cinsiyete dayalı ayrımcılığı kabul ettirmek zor olacak tabii. Çünkü
cinsiyeti belirleyen faktörler bireyin sokaktaki hayatında değil, yataktaki
hayatında belirleyicidir ve asla toplumu ilgilendirmez. İlgilendirdiği zaman da
işte, toplum içinde bir yerlere gelmeye çalışan, hak mücadelesi veren, erkek
yoldaşlarıyla birlikte yürüyen kadına“kadın başına” diye başlayan fırçalar
atılır. Biri de çıkar polis şiddetine maruz kalmış kadını “kadın mıdır kız
mıdır?” diye kendince aşağılar. Ağlayan erkeğe “karı gibi ağlama” diye fırça
atılır. Saymakla bitmez.
Dediğim gibi cinsel eğitimini olması gerektiği gibi almamış
bir insanlar, toplumdaki yerini erkekse üstte, kadınsa altta olarak belirlemeye
mahkûm oluyor. Hatta dine dayalı olarak da kimi toplumlar yasalarla uyguluyor
bunu. Oysa insan genetiği 23 çift kromozomdan oluşuyor ve bunlardan sadece 23.
çift kromozom cinsiyeti belirliyor. Yani ortalığı sadece bir çift kromozom için
velveleye veriyoruz. Kadın olmak ya da erkek olmanın bilimsel olarak hiçbir
önemi yok aslında. Diğer bütün çift kromozomlar fiziksel özelliklerimizi
meydana getiriyor. Ve hormonlar, son çift kromozomun alacağı duruma göre erkek
ya da kadın anatomik yapısına göre salgılama ve şekillendirme yapıyor. Bu kadar
basit olduğunu idrak edebilseydik, belki de cinsiyetçiliği bir kenara
bırakırdık. Son kromozomlarımız benzer olsa dahi, farklı coğrafyada yaşadığı
için ötekine her zaman önyargımız olduğuna göre, biraz boş konuşmuş oluyorum
sanırım. Ama olsun. Belki de bu basit olduğunu anlasaydık, hiçbir farklılığı
önemsemeyecektik. Kim bilir?
Cinsel eğitimin olmamasının bir diğer olumsuz sonucuna
gelelim. Doğru ve olağan mecralardan cinselliğiyle ilgili eğitim alamayan
bireyler, bir şekilde fark ettikleri erkekliklerini ya da kadınlıklarını
kulaktan dolma bilgilerle yaşamaya başlarlar. Porno sektörünün bu kadar rağbet
görmesi, özellikle çocuklarca merakla takip edilmesi, çocukların“bakalım nasıl
sevişiliyormuş?” demesi kaçınılmaz değil mi? Biz doğru dürüst cinsel eğitim
vermezsek, olacağı bu! İzleyecek tabii çocuk… Siz çocuğunuza onun nasıl dünyaya
geldiğini anlatırken bile “ık mık” ederseniz kendi öğrenme yöntemlerini
kullanacak. Elbette ki siz eğitim verseniz dahi çocuk, pornoyu merak edecek.
Ama doğru bir altyapı üzerine görecekleri, sadece onu o an etkileyecek. Doğru
bilmediği cinselliğiyle bu gördükleri nasıl harmanlanır, siz tahmin edin.
Geçtiğimiz yılın sonlarında NTV’nin bir belgeseldeki ayıbını
da paylaşmadan edemeyeceğim. Leonardo Da Vinci’nin “Vitruvius İnsanı” olarak bilinen
anatomi çizimini bilirsiniz. Çizimde bir erkek tasvir ediliyor ve çıplak… Vay
çıplak ha? NTV de durur mu? Cinsel organı – nasıl duygular beslediği bilinmez-
sansürleyiverdi. Böylece “belgesel de veririm, ahlakı da korurum” mu dedi
acaba? Şaka bir yana, Kanal 7’nin Recep İvedik filmini gösterip tabiri caizse
kese kese kuşa çevirmesinden daha ciddi bir durum bu. Geriye doğru evrimleşme
diye bir şey var mıydı? Neyse, devam edeyim.
Kadın ve erkek sokakta el ele tutuştuklarında bile ahlakı
kendinden geçen, bir tuhaf olan toplumun nasıl tedavi olacağını bilmiyorum. Ama
yine de söyleye söyleye dilimizde tüy bitirelim. Belki bu tüyler herkesin
gözüne batmaya başlar.
Hep kadın, erkek dedik. Bu yazıda da bahsetmeden
geçemeyeceğim. Eşcinsel bireylerin bu yönelimini de belirleyen kromozomlar…
Topluma duyurulur. Yani sizin ahlak anlayışınız bir safsatadan ibaret… Cinsel
yönelimin zevk olsun, bir değişiklik olsun diye gerçekleşmediğini, bunun
genetik ve hormonsal farklılıklarla ilgili olduğunu, mavi gözlü olmak, sarışın
olmak veya diğer tüm farklılıklar nasıl bir hastalık değilse, bunun da
olmadığını bilmeliler. Tedavi için de lütfen,
kendi algılarını ve ahlak anlayışlarını masaya yatırsınlar. Alınmaca
gücenmece yok. Bu toplumun bir parçası olarak, sizi sevdiğimden uyarıyorum.
Cinsellik temelli şiddet eğilimleri de işte bu cinselliği
tabu olarak görme hastalığının bir sonucu… Cinsel taciz ve hatta tecavüz gibi
şiddet türlerini uygulayan bir erkek ne kadar suçluysa, cinsel duygularını ve
arzularını bastırmasını emreden toplum ondan çok daha fazla suçlu…
Kromozom sayılarımız ne olursa olsun, kadın ve erkek ya da
diğerleri sağlıklı sosyal ve cinsel bir hayatla var olmaya devam etsin, diye
diliyorum. Yaşam döngümüz ayrımcılık ve şiddet olmadan hep daim olsun. Başımıza
bela olan tüm tabular hepimizin omuz vermesiyle yıkılacaktır. O duvar olmadan
yaşamak için hadi bir omuz ver. Öğrenerek ve anlayarak…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder