Spor Haberleri

Köşe Yazıları

31 Temmuz 2013 Çarşamba

Modern Zamanların Salgını Vampir Sevdası

1816 yılı Dünya’nın yaz mevsimini göremediği bir yıldı. Volkanik patlamalar sonucu oluşan külden bulutlar nedeniyle, dünya olağan dışı bir şekilde soğumaktaydı. Bu da küçük çaplı bir kıtlığa sebep olmuştu. İşte böyle kasvetli bir ortamda, birkaç yazar arkadaş, Cenevre Gölü yakınlarında bir villada bir araya gelip, en korkunç canavar yaratma konusunda rekabete başlama kararı aldılar. Bu rekabet sonucunda da iki ölümsüz eser ve karakter çıktı ortaya. Bunlardan biri Dr. Frankenstein’ın yaratığıydı.

Mary Shelley’in eseri olan Frankenstein, aslında ciddi felsefi saptamaları olan bir roman… Bir korku romanı olmanın ötesinde, empati kurma, çok yönlü düşünme, farklı olanı anlama gibi kazanımlar elde edilebilir okurken.

Dr. Frankenstein ölümsüzlüğü bulma ümidiyle, simya ve kimyanın ve fizik biliminin harmanıyla, tıbbı bir araya getiriyor ve mezardan topladığı ceset parçalarıyla bir yaratık üretiyor. Yaratığın çirkinliği ve korkutuculuğu, yaratıcısının ondan nefret etmesine neden oluyor. Ve onu ‘özgür’ bırakıyor Frankenstein. Yaratık babasının karşısına bir kez daha çıkıyor. Ve ondan kendisine bir eş yaratmasını istiyor. Kabul görmeyen bu istek, Yaratık’a bir intikam yemini ettiriyor. “Etrafında sevdiğin herkesi senden alacağım. Onları öldüreceğim.”

Yaratık, yaratıcısını sorgulayıp onunla kavga ederken, bize toplum hayatındaki itilmişliğin, yok sayılmanın, ötekileştirilmenin güzel bir klasik örneğini sunuyor hikâyesinde. Ancak Frankenstein, bu derin mesaja rağmen, 1816’daki diğer rakibi “The Vampyre” günümüzün idol hayal karakteri oluyor.

John William Polidori The Vampyre’i yaratırken, romantik kahraman ve ölümsüz canavar gibi iki ayrı vampir kolunun günümüzdeki karşılığını da meydana getirmiş oluyordu. 1897 yılında yeni bir vampir, saltanat koltuğunu yeni sahibi Dracula, Bram Stoker’in yaratımıyla sahneye çıktı. Vampir böylelikle romantik ve korkunç olarak çoklu kişiliğinin bir göstergesini sundu. Dracula’nın tarihin zalim ismi Kazıklı Voyvoda’dan ilham aldığı da söylenegeldi hep.

Tıpkı diğer rakibinde olduğu gibi, insanın, bitmek bilmeyen ölümsüzlüğü arama çabasının sonucu olan Vampir, diğer canavar karakterlerinin aksine, parçalayıp öldürmek için insanı kovalamaz. İçimizdeki ilkel şehvetleri, genç kalma, ölümsüz olma duygularına hitap eder. Bize kanımız karşılığında bu ödülü sunar. İşte belki de günümüzde vampir vazgeçilmezliğin en önemli tetikleyicisi bu ödüldür.

Vampir ayrıca, ilkel insanın bastırılmış hafızasındaki “leşçilik” hatırasının bir sonucu da olabilir. Bilinçaltındaki kodlamalardan gelen mesajlar, günümüzdeki vampir sevdasının nedenlerini işaret ediyordur belki.

Fantazya üreticileri, bilimsel gelişmeleri kullanarak yeni fantastik karakterler üretirken, bilim de üretilen ölümsüz canavarların sahip olduğu sonsuz yaşamı araştırmaya devam ediyor. Her yeni bilimsel değişime ve gelişime göre yeni karakterler de hep çıkacak. Ancak vampir içimizdeki ölümlüyle oynayan diğer canavarlardan farklı olarak, bize ölümsüzlüğün muhteşem hazzını fısıldarken, elbette hep en başı oynamaya devam edecek.

Günümüzdeki “Twilight” filminin çok ilgi görmesinin, karakterlerinin genç oluşu, romantikliği ve elbette ki ölümsüzlüğü gibi çok önemli sebepleri var. Serinin final filminin çılgınlar gibi beklenmiş olması, yukarıda anlattığım, ölümsüzlük iksiri arayışının bilinçsizce yönlendirmesinden ibaret gibi geliyor bana.

Frankenstein’in yarattığı canavar değil de neden vampir, diye soracak olursak, kimse ezik, itilmiş, çirkin ve sevilmeyen biri olmak istemez de ondan, diye kendi kendimizi cevaplayabiliriz.

Bitmek bilmez gençleşme, aslında ölümsüzleşme arzusunun sonucu olarak, bugün bir gençlik idolü haline gelmiş olan vampir karakterleri, sinema, edebiyat ve televizyon dizileriyle, bilindik ve üzerine koyulacak yenilikleri artık tüketmiş hikâyeler sunmaya devam ediyor. Her an bir vampir hikâyesi okuyup, izleyip ya da dinleyip bilinçaltımızdan ısırılabiliriz.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder