Mahallelerdeki park forumlarına saldırılar hız kesmiyor.
Geçtiğimiz haftalarda Yeniköy’deki saldırının elebaşı muhtarla ilgili herhangi
bir soruşturma yapıldı mı, hatırlamıyorum. En son da Kocamustafapaşa’da bir
saldırı gerçekleşti. Saldırganlar “bir daha gelirseniz, dağıtırız” diye
tehditler savurdu. Söylenenlere göre de “öldürürüz, kaç kişi sayamazsınız”
türünden daha şiddetli tehditler de havada uçuşmuş.
Barışçıl yollarla direnişini sürdüren insanlara yönelik bu
saldırılar, hangi güçten cesaret alıyor, söylemeye gerek yok. Her şey gün gibi
ortada… Daha geçen hafta akraba toplantısında bir araya geldiğim eş dost
arasında bile şöyle bir konuşma geçti. “Çok kalabalık bir şekilde toplanıyorlar
karşımızdaki parkta.” “Aaa prova yapıyorlar” dedi öteki de. “Ne provası?”
dedim. Ses çıkmadı. Çok yakınımda böyle sözlerin ve çarpıtılmış bilgilerin
paylaşılmasından duyduğum derin üzüntüden sonra, bu durumun iktidara ait bir
paranoyanın toplumsal yansınması olduğunu düşündüm. AKP’nin yarattığı bu
paranoya, Mısır’daki darbeyle Gezi Direnişi’nin ‘arka plan güçlerini’
bütünleştirme çabası daha derin bir kaos başlangıcı doğuruyor ne yazık ki.
Hükümetin yapmaya çalıştığı da bu zaten. AKP’nin kemik
seçmeninin Recep Tayyip Erdoğan’a derin bir şekilde biat etmesi, sorunu ve şiddet
eğilimini de derinleştiriyor. Havaalanı karşılamasında “yol ver gidelim,
Taksim’i ezelim” diyenlerle, Tophane’de Başbakan’dan talimat bekleyen adamlar
çok büyük bir kafa karışıklığının da eseri…
Ve hükümet “başörtülü kardeşime saldırdılar” sözü üzerinden
siyaset yaparken buna ait bir kanıtın olmamasına aldırmıyor bile. Tıpkı camide
içki meselesinde olduğu gibi… Cami, türban gibi konular üzerinden kendi
seçmenini kışkırtma politikasını yürütüyor. Kimse sormuyor “Obama’ya cami
gezdirirken ayağınızdakiler neydi?” diye. Kimse yine sormuyor. “Türban
meselesini hala çözmeyen babam mı?” diye. Neden çözmediğini de anlamak zor
değil. Üzerinden siyaset yapıp tabanı elde tutmak bu yolla mümkün oluyor işte.
“Başörtülü kardeşime saldırdılar” diyen Erdoğan, başka bir kadına
saldıran palalı saldırgan için tek bir kelime etmiyor tabi haliyle. Çünkü ona
göre direniş zaten bir ‘vatan hainliği’ ve bu saldırı da AKP’nin zihniyetine
göre palalı vatandaşın ‘demokratik tepkisi…’ Demokrasi dendiğinde ne
anladıklarının çok basit bir özeti…
Ve o palalı saldırgan, hakkındaki yakalama emrinden sonra
soluğu Fas’ta alıyor. Ne Fas’mış, her sıkışan orada… Haber salmış Palalı
oradan. “Kaçmadım, on güne döneceğim” diye. Cep telefonlarındaki hazır mesaj
gibi bir şey…
Saldırganların bu kadar elini kolunu sallayarak, koca koca
palalar, sopalarla gerçekleştirdikleri eylemler, hiçbir güvenlik kurumunu
ilgilendirmiyor. Oysa çantasında gaz maskesi, kafasında kask olan insanları
yaka paça gözaltına alıp, kaskı ve gaz maskesini suç unsuru gibi göstermeyi
becerebilmişlerdi.
Gezi eylemleri boyunca etrafı gaza boğan polisin ‘destan’
yazdığını söyleyenler, bir başka ‘destanı’ da öldürülen canların katillerini
kollayarak gösteriyordu.
Ve seçmenini içten içe parkalardaki halk meclislerine karşı
kışkırtıyor. Kocamustafapaşa’daki saldırının başını çeken şahsın AKP’li
olduğunun kanıtı fotoğraflar da sosyal medyada paylaşım rekorları kırdı bile.
Tarih artık dijital ortamda yazılıyor ve esas olan da
dijital tarih olacak. Parka çoluğunu çocuğunu alıp gelen insanlar çocuklarının
geleceğini konuşurken, eli sopalı ve palalı saldırganların varlığı tarihe bir
not olarak çoktan düştü. O yüzden işte bu tarih yaşarken yazılıyor. Haksızlığın
silahlı çeteleri, haklılığından başka hiçbir silahı olmayanların karşısına
dikildikçe, saldırıp tehdit ettikçe tarihin hangi destanı onurla yazacağını
söylemek hiç zor değil…
Son olarak şunu söyleyeyim. Tüm palalı, sopalı, silahlı
saldırganlar birleşin artık. Birleşin de hep beraber Fas’a gidin. Belediye de
otobüs kaldırır belki bunun için…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder