Bu kadar yoğun bir gündemin
arasında insanın dönüp biraz kendine bakması zor oluyor. Oysa ben kendime dönüp
baktığımda artık adım adım değişen bir kimlik görüyordum. Bundan da bahsetmek
gerekiyordu.
Şunun şurasında ne kaldı baba
olmaya? Nevâ’yı beklerken takvimin doğuma bir buçuk aydan da az bir süre kaldığını hatırlatması
klavyeyi biraz da onun için kullanmam gerektiğini düşündürdü. O yüzden kaynayan
ülke gündemi yazılarına biraz bebek molası veriyorum kendi adıma.
Tabi babalık duygusu çok
enteresan… Bir de kız bebek bekliyor olmak ayrıca yüreğimin tellerini
titretmekte… O yüzden bebeğimizin ismi gönüllere hitap eden bir musiki makamı
adı olan Nevâ oldu. Farsça bir kelime… Güzel ses ve ahenk anlamlarına da
geliyor.
Düşünmüyor değilim. Bir bebeğe
doğmadan bazı etiketler biçmeye daha ismini koyma aşamasında başlıyoruz. Ama ne
yapalım yani? Büyüyüp kendi kararlarını verecek hale gelmesini bekleyecek
halimiz yok ya.
En azından büyüdüğünde kendi
kararını verirken müdahale etmeyeceğimizi biliyor olduğum için içim rahat…
Garip ve güzel bir duygu… Onun
annesinin içinde yaptığı hareketleri dışarıdan izliyor olmak, dokunduğunda o
hareketleri bedeninde hissetmek… Bütün dertlerini, günlük sıkıntılarını ve
günün birçok can sıkıcı ayrıntısını, üzücü ve öfkelendirici gündemi bir anda
unutuyorsunuz. ‘Apolitikleştiriyor’ insanı daha doğmamış bir bebeğin yaşam belirtileri…
Öyle apolitikleşmeye can kurban…
Direnişin en yoğun günlerinde
nerede olmak gerektiğini kestiremedim. Eve geliyorsun, olmuyor; sokakta
kalıyorsun, olmuyor.
Sonra fark ediyorsun ki zaten
baba olmayı beklemek de bir tip politik duruşmuş. Ona güzel bir gelecek
hazırlamaya çalışırken, sadece maddi ve manevi yaşam hazırlığı değilmiş olan…
Gelecekte özgür bir ülkede yaşamasını ve bugünkü tarihle gurur duymasını
istiyormuşsun. Bu gerçek her ne kadar önemli olsa da evde bekleyen eşimin
tedirginlik içinde bir hamilelik süreci yaşamaması gerekiyordu. İyi
dengelediğimi düşünüyorum açıkçası.
Bu müstakbel duygunun sevincini
yaşarken, başka bir yerde yaşanan evlat acısının hüznünü de yaşıyorsun ya, işte
o koyuyor insana. Ben Nevâ’ için güzel bir gelecek hayal ederken, gencecik bir
insanın geleceği tüketiliyor. İşte baba olmanın politik yanı böylelikle
başlıyor.
Yıllar sonra kızımla oturmuş
televizyonda, bağıran, çağıran insanları tehdit eden bir başbakanı izlerken kızım
onun kim olduğunu sorduğunda, daha dünyada olmadığı zamanki kişiyle aynı adam
olduğunu söylemekten kaygılanmak suç mu?
Kızım yarın büyüdüğünde, hayatı
sorgulamaya başladığında ne çok soru soracak… Hepsine verecek gururlu bir
cevabım olmasını istemek de mi suç? Neye inanacağına, nasıl düşüneceğine kendi
karar verecek bir insan dünyaya getirmek isterken, birinin daha şimdiden neye
inanıp nasıl düşüneceğine karar vermesine tepki göstermek bir ebeveyn olarak en
büyük hakkımız değil mi ki?
İşte bu bebeği bu düşüncelerle
bekliyorum. Belki Nevâ bu kadar çok hareketli bir bebek olarak demek istiyor ki
“diren yaşam ben de geliyorum.” Ya da belki de “bana oyuncak alacak mısın?”
diye sormak istiyor sesimi duyduğu her an.
Sesleri ayırt etmeye başladığı
bir dönemdeymiş. Annesinin sesini daha önce tanımaya başlamasına bozulmadım
değil. Ama en azından artık bana da tepki veriyor. Ben ona güzel sözler
fısıldarken, özlemimden bahsederken yüzünde bir tebessüm oluştuğunu hayal
ediyorum. Çünkü ben bunu söylerken yüreğimden bir coşku yükselip gözlerime
doluyor. Gözlerimde Nevâ’mın gülen yüzü canlanıyor. Ve ona söz veriyorum. O
gülümseyişi daima canlı tutacağım için…
Bu arada bir karar vermiştim.
Nevâ doğduktan sonra ona da bir blog açıp, onun adına geçirdiği evreleri
yazacağım. Büyüyüp eli kalem tuttuğunda ona devredeceğim sonra. Bakarsınız iyi
bir yazar olur. İllaki söyleyeceği sözü olacaktır.
Bir Eylül esintisiyle gelecek
Nevâ. O esintiyi daha şimdiden yüzümde hissedebiliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder