Çizgi roman dünyasının diğer
kahramanlardan bolca farklı yönü bulunan karakter Batman, Bob Kane tarafından
yaratılmış, ilk kez 1939 yılında bir çizgi roman dergisinde kısa öyküler olarak
yer almıştı. Bob Kane ve kahramanı Batman’e kısa sürede çok büyük şöhret
kazandıran bu çıkış, bir sonraki yılın başlarında ilk defa bir çizgi roman
dergisine ismini vermesini sağlayacaktı.
Batman’in diğer süper kahramanlardan
çok farkı vardı; kısaca bahsedeyim. Öncelikle diğer süper kahramanlar gibi,
orta sınıfa ait değildi. Şatoda yaşayan, bir mirasyediydi. Örümcek Adam gibi,
bir böcek tarafından ısırılmamıştı. Süperman gibi kendisine babadan geçmiş süper
güçlere de sahip değildi. Uzayın derinliklerinde çok küçük yaşta ‘kozmik
dereye’ de bırakılmamıştı.
Ailesi cinayete kurban gitmiş
Bruce Wayne, bu kaybın sonunda ciddi bir mirasa konmuştu. Ailesinin ölümü ona
adaletin kollayıcısı ve sağlayıcısı olma arzusu vermeye başlamıştı zamanla.
Kafası rahat bir şekilde, zenginliğin tadını çıkaracakken, müthiş satın alma
gücünü, süper donanımlar oluşturmak için kullanmaya başladı. Ve Batman’i
meydana getirdi.
1950’lere geldiğimizde Türkiye’de
bir çocuk dergisinde “Yarasa” başlığıyla yer almaya başlamıştı. Ancak ABD’de
artık sansasyonel bir karakterdi. Çünkü Batman işe yeni aldığı Robin ile aynı
şatoda yaşıyor ve ülkenin muhafazakâr kesimine göre çocukları eşcinselliğe
özendirerek, ‘ahlakı’ zedeliyordu. İşte bu yüzden bu imajı değiştirmek adına,
Batman’e sıklıkla kadınlarla öpüşme, koklaşma kareleri çizilmeye başlandı. Her
macerada öpüşme ve sevişme kareleriyle, bizdeki Kara Murat’ı andırmaya
başlamıştı.
1960’larda Batman, daha fazla
özgürlük taleplerinin yükselmeye başladığı sıralarda, 1950’lerdeki homofik
tepkilere, karşı bir tepki göstermek ister gibi, camp estetik denilen estetik anlayışıyla örülmüş bir televizyon
dizisi olarak izleyiciyle buluşmaya başladı. Aşırı renkli, abartılı davranışlı,
kadınsı kostümleriyle cinsiyetçiliğe adeta bir tepki olarak, heteroseksüel de
olsa, bir eşcinsele benzeyen estetik duruşuyla dikkat çeken karakterlerle bu
anlayışın ilk öncülüğünü üstlenmişti. Hatta Batman o dönemde eşcinsellerin
sembol kahramanı olup popülerliğini arttıracaktı. Dizideki bu durum çizgi
romana da yansıyacak, ancak yine homofobik kaynaklı sebeplerle Batman bir kez
daha geri plana itilecekti.
Bir ara not olarak belirtmek
gerekir ki, ilk kez 1966’da Hollywood tarafından beyaz perdeye uyarlanan
Batman, Türkiye’de Yeşilçam tarafından “Betmen Yarasa Adam” olarak çekilmişti.
Batman git gide popülerliğini
yitirirken, dünyaya yayılmakta olan komünizm korkusu ve ABD’nin kültür
emperyalizmiyle kurmaya çalıştığı bloğun en önemli unsurları, Amerikan bayrağı
renklerinden oluşan kostümleriyle Örümcek Adam ve Süpermen gibi figürler
popülerleşmeye başladı.
Bu süreçte Batman efendiliğinden ödün
vermeden var olma çabası vermekteyse de yeniden doğuşu tamamıyla değişim
yaşamasıyla mümkün olacaktı. Özgürlükçü duruşu yerine, daha fazla şiddet
uygulayan, asık yüzlü, tam bir ‘erkek’ olarak 1986 yılında Frank Miller’in
eseriyle, The Dark Knight Returns ( Kara Şövalye Dönüyor) ile tabiri caizse
muhteşem bir ‘dönüş’ yaptı.
1990’larda şiddet eğilimi ve
somurtkanlığı bir parça azaltılsa da muhafazakâr Amerikalılar için uygun bir
karakter haline gelmişti. İleriki yıllarda yeniden camp estetiğinin etkisine
girecek, ama gişe başarısı elde edemeyecek, yeniden eski karanlığına bürünerek,
ciddi bir anti-sosyalist karakter haline gelecekti. Hatta yükselmekte olan
islamofobiden de etkilenerek, aynı anda sol hareketlerle İslamcıları ‘terörist’
kefesine koymaktan geri kalmayacaktı.
Batman, uzunca yıllar muhafazakâr
sağa direnmiş de olsa, belki de aşırı zengin bir karakter oluşuyla mücadelede
tutunamadı. Ve o da diğerleri gibi sistemin bir figürü haline geldi. Batman’in
ibretlik hikâyesine bu yönünden baktığınızda, 1980 darbesinden sonra Türkiye’de
çarkın içine adapte olarak, sistemin en canhıraş savunucusu haline gelmiş eski
devrimci ağabeylerin hikâyelerine ve günümüzde de gördüğümüz rüzgâra göre taraf
değiştiren insanlara benzemiyor mu?
Arada Twitter'da da takılıyorum.
Arada Twitter'da da takılıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder