Spor Haberleri

Köşe Yazıları

21 Temmuz 2013 Pazar

Sol Seçmenin Beklentileri ve CHP'den Sol Beklemek

ORC isimli bir araştırma şirketi, 24 ilde kendini solcu, Kemalist ve Sosyal Demokrat olarak tanımlayan 7000 kişiyle bir anket yaptı.
Anketin sonuçlarına değinmeden önce, Türkiye’de kendini solcu olarak değerlendiren insanların temel yanılgısına bir değinmek gerek… Özellikle Kemalistlerde görülen bir yanılgıdır bu. Kemalizm’in sol düşünceyle çok örtüşmediğini düşünüyorum. Bir Kemalist’in kendini solcu olarak tanımlamasının en büyük sebebi, Kemalizm’in antiemperyalist bir mücadelenin sonucu olarak ortaya çıkmış milliyetçi bir görüştür. Ancak sol, evrensel bir düşünce biçimidir. Ulusalcı bakış açısıyla örtüşmesi pek mümkün değil…
Yine de Türkiye’nin tarihinde verdiği en büyük demokrasi mücadelesi sayılabilecek Gezi Direnişi’nde varlıklarını hissettirdi Kemalistler. Belki de hayatlarında ilk defa ortak bir dayanışma zemininin içinde olarak, en büyük algı devrimini onlar gerçekleştirdi. Bu da bir kazanımdır.
Yukarıda bahsettiğim bu temel yanılgıyı şimdilik bir kenara bırakarak, anketin sonuçlarına bir göz atalım.
Anketi kapsayan tüm görüşteki insanlara sorulan, “Size göre sol partiler tek çatı altında birleşmeli midir?”sorusuna %86,6 evet cevabı alınmış. Bu, Türkiye solunun tarih boyunca umut ettiği bir talep tabii ki.
Gezi Direnişi’nin geçmesi gerektiği ikinci aşamada bir siyasi parti oluşumunun şart olduğu malumunuz. Ancak anketin şu sorusuna verilen cevap da çok ilginç… “Sizce sol partiler hangi parti çatısı altında birleşmelidir?” sorusunun CHP seçeneğine onay verenlerin oranı %83… Yeni oluşum isteyenler ise %9,5 oranında…
Kendini solcu olarak tanımlayan seçmenin çok büyük kısmı aslında Kemalist düşüncede ve CHP’li olarak görünüyor bu ankete göre. Bu da diğer başka bir kafa karışıklığı olarak karşımıza çıkıyor. CHP’nin mevcut haliyle bir sol birliği temsil etme kabiliyeti kalmış mıdır? Çoğu zaman bir MHP kadar milliyetçi olan partinin ‘solcu’ seçmeni bundan rahatsız değil midir? Örneğin Kürt meselesine karşı milliyetçi söylemler üreterek ne kadar solcu olunabilir? Evrensel bir düşünce olan sol, ulusalcı anlayışın elinde sol olarak nasıl kalır?
Bir diğer soru da bu kafa karışıklığının devamı niteliğinde bir cevap alıyor. Birleşecek sol partilerin liderinin kim olması gerektiğine ilişkin soruya %75,9 oranında Kemal Kılıçdaroğlu cevabı veriliyor. Deniz Baykal ve Mustafa Sarıgül çok düşük oranlarla Kılıçdaroğlu’nu takip ediyor. Sadece CHP’li seçmene sorulan “Size göre CHP’de genel başkan değişikliğine ihtiyaç var mıdır?” sorusuna ise %94,5 gibi ezici bir oran hayır cevabını veriyor.
Buram buran CHP kokan bu anket, sol seçmenin tamamını temsil edebilir mi? Üstelik yeni bir oluşumun ne kadar gerekli olduğunun göstergesi olan Gezi Direnişi’ne rağmen, sol seçmenin CHP çatısını talep etmesi inandırıcı mıdır?
Olumlu olan tek yan, artık sol seçmenin ne isteyebileceğinin tartışıldığı bir ortamın oluşmuş olması… Ancak solun tek seçeneği olarak CHP’yi işaret etmek, solun temel prensiplerine ters düşüyor. Peki, ankette “CHP değişmeli mi?” sorusu sorulmuş mudur? Hayır elbette. Oysa CHP bu mevcut kadrosuyla, cumhuriyetin köhneleşmiş bekçiliğiyle solu temsil etmeye aday olamaz ki. Solu ilgilendiren ve Türkiye’ye has olan pek çok sorun arasından bazılarının çözümü için uğraşıp, milliyetçi damarı üzmemek adına Kürt sorununa karşı temkinli yaklaşan bir CHP’nin, Türkiye’deki tüm sol dinamikleri temsil etme kabiliyeti zaten işin temeline aykırı olarak mümkün değildir. Ancak ve ancak köklü bir değişiklikle, parti yüzlerinden tüzüğüne kadar ciddi bir yenilenmeyle bir CHP çatısı olabilir. O da şu şartlarda ne kadar mümkün? Bu daha çok tartışılır.
Ancak ihtiyacımız olan şey değişim… Değişim ise direnişin aktörlerinin ve halkın iradesiyle ortaya çıkacak yeni bir oluşumla sağlanabilir.
Gezi Parkı’nda kurulan o kısa süreli dünya, mevcut söylemlerin ne kadar işi boş olduğunu fısıldayan, hayalini kurduğumuz bir dünya değil miydi? Bu direnişten ders çıkarması gereken iktidar, bunu başaramadıysa ve CHP bu değişim talebini hakkıyla yerine getirebilecek bir parti görünümünde halen değilse, direnişin ikinci aşamasının, yepyeni bir siyasi oluşumun temellerinin atılması olduğu görüşündeyim.

Gezi Parkı’nda birbirinden çok farklı görüşteki insanların, hiçbir baskı mekanizması olmadığında nasıl birlikte yaşayabileceğini ve bunun ne güzel bir deneyim olduğunu görmedik mi? Gezi Direnişi’nin Dünya ve ülke demokrasi tarihine görülmemiş bir halk hareketi olarak geçmesi için işte bu deneyimin örgütlü bir siyasal yapıya dönüşmesi şart…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder