ORC isimli bir araştırma şirketi,
24 ilde kendini solcu, Kemalist ve Sosyal Demokrat olarak tanımlayan 7000
kişiyle bir anket yaptı.
Anketin sonuçlarına değinmeden
önce, Türkiye’de kendini solcu olarak değerlendiren insanların temel
yanılgısına bir değinmek gerek… Özellikle Kemalistlerde görülen bir yanılgıdır
bu. Kemalizm’in sol düşünceyle çok örtüşmediğini düşünüyorum. Bir Kemalist’in
kendini solcu olarak tanımlamasının en büyük sebebi, Kemalizm’in
antiemperyalist bir mücadelenin sonucu olarak ortaya çıkmış milliyetçi bir
görüştür. Ancak sol, evrensel bir düşünce biçimidir. Ulusalcı bakış açısıyla
örtüşmesi pek mümkün değil…
Yine de Türkiye’nin tarihinde
verdiği en büyük demokrasi mücadelesi sayılabilecek Gezi Direnişi’nde
varlıklarını hissettirdi Kemalistler. Belki de hayatlarında ilk defa ortak bir
dayanışma zemininin içinde olarak, en büyük algı devrimini onlar
gerçekleştirdi. Bu da bir kazanımdır.
Yukarıda bahsettiğim bu temel
yanılgıyı şimdilik bir kenara bırakarak, anketin sonuçlarına bir göz atalım.
Anketi kapsayan tüm görüşteki
insanlara sorulan, “Size göre sol partiler tek çatı altında birleşmeli
midir?”sorusuna %86,6 evet cevabı alınmış. Bu, Türkiye solunun tarih boyunca
umut ettiği bir talep tabii ki.
Gezi Direnişi’nin geçmesi
gerektiği ikinci aşamada bir siyasi parti oluşumunun şart olduğu malumunuz.
Ancak anketin şu sorusuna verilen cevap da çok ilginç… “Sizce sol partiler
hangi parti çatısı altında birleşmelidir?” sorusunun CHP seçeneğine onay
verenlerin oranı %83… Yeni oluşum isteyenler ise %9,5 oranında…
Kendini solcu olarak tanımlayan
seçmenin çok büyük kısmı aslında Kemalist düşüncede ve CHP’li olarak görünüyor
bu ankete göre. Bu da diğer başka bir kafa karışıklığı olarak karşımıza
çıkıyor. CHP’nin mevcut haliyle bir sol birliği temsil etme kabiliyeti kalmış
mıdır? Çoğu zaman bir MHP kadar milliyetçi olan partinin ‘solcu’ seçmeni bundan
rahatsız değil midir? Örneğin Kürt meselesine karşı milliyetçi söylemler
üreterek ne kadar solcu olunabilir? Evrensel bir düşünce olan sol, ulusalcı
anlayışın elinde sol olarak nasıl kalır?
Bir diğer soru da bu kafa
karışıklığının devamı niteliğinde bir cevap alıyor. Birleşecek sol partilerin
liderinin kim olması gerektiğine ilişkin soruya %75,9 oranında Kemal
Kılıçdaroğlu cevabı veriliyor. Deniz Baykal ve Mustafa Sarıgül çok düşük
oranlarla Kılıçdaroğlu’nu takip ediyor. Sadece CHP’li seçmene sorulan “Size
göre CHP’de genel başkan değişikliğine ihtiyaç var mıdır?” sorusuna ise %94,5
gibi ezici bir oran hayır cevabını veriyor.
Buram buran CHP kokan bu anket,
sol seçmenin tamamını temsil edebilir mi? Üstelik yeni bir oluşumun ne kadar
gerekli olduğunun göstergesi olan Gezi Direnişi’ne rağmen, sol seçmenin CHP
çatısını talep etmesi inandırıcı mıdır?
Olumlu olan tek yan, artık sol
seçmenin ne isteyebileceğinin tartışıldığı bir ortamın oluşmuş olması… Ancak
solun tek seçeneği olarak CHP’yi işaret etmek, solun temel prensiplerine ters
düşüyor. Peki, ankette “CHP değişmeli mi?” sorusu sorulmuş mudur? Hayır
elbette. Oysa CHP bu mevcut kadrosuyla, cumhuriyetin köhneleşmiş bekçiliğiyle
solu temsil etmeye aday olamaz ki. Solu ilgilendiren ve Türkiye’ye has olan pek
çok sorun arasından bazılarının çözümü için uğraşıp, milliyetçi damarı üzmemek
adına Kürt sorununa karşı temkinli yaklaşan bir CHP’nin, Türkiye’deki tüm sol
dinamikleri temsil etme kabiliyeti zaten işin temeline aykırı olarak mümkün
değildir. Ancak ve ancak köklü bir değişiklikle, parti yüzlerinden tüzüğüne
kadar ciddi bir yenilenmeyle bir CHP çatısı olabilir. O da şu şartlarda ne
kadar mümkün? Bu daha çok tartışılır.
Ancak ihtiyacımız olan şey
değişim… Değişim ise direnişin aktörlerinin ve halkın iradesiyle ortaya çıkacak
yeni bir oluşumla sağlanabilir.
Gezi Parkı’nda kurulan o kısa
süreli dünya, mevcut söylemlerin ne kadar işi boş olduğunu fısıldayan, hayalini
kurduğumuz bir dünya değil miydi? Bu direnişten ders çıkarması gereken iktidar,
bunu başaramadıysa ve CHP bu değişim talebini hakkıyla yerine getirebilecek bir
parti görünümünde halen değilse, direnişin ikinci aşamasının, yepyeni bir
siyasi oluşumun temellerinin atılması olduğu görüşündeyim.
Gezi Parkı’nda birbirinden çok
farklı görüşteki insanların, hiçbir baskı mekanizması olmadığında nasıl
birlikte yaşayabileceğini ve bunun ne güzel bir deneyim olduğunu görmedik mi?
Gezi Direnişi’nin Dünya ve ülke demokrasi tarihine görülmemiş bir halk hareketi
olarak geçmesi için işte bu deneyimin örgütlü bir siyasal yapıya dönüşmesi
şart…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder