Masallara İnandın hep değil mi? Oysa masallardaki gibi değil
hayat… Gökten üç elma düşse üçü de yasak…
Ve Rapunzel bile günün kısa saç modasına kapılmış; o yüzden
tırmanamayacağız kuleye artık. Pamuk Prenses’in kaybolacağı bir orman, Kırmızı
Başlıklı Kız’ı kandırıp midesine indirecek bir kurt da yok. Onun yerine
“insanlar mutlu olsun” diye ormanları yiyen ve yerine kocaman şehirler kuran
kurt adamlar var artık.
Bir dakika, bir dakika… Masallara inandın, diyordum. Ve
şimdi ise beni terk ediyorsun. Hem de bu kadar acının ortasında, ellerimde bir
gülün kurumuşluğunu bırakıp, daha hamken bile cayır cayır bir yüreğin
girdabında bırakıveriyorsun bedenimi. Bense yollara dökülüyorum. Yokluğunu
öğrenme çilesi çekmeye, bilgeleşmeye bu uğurda… Her acı kendi masalına ihtiyaç
duyarmış meğer. Ve yolculuğun tek gayesi de buymuş.
Sen kendi masalının yolculuğuna çıkarak, beni sırılsıklam
bir gerçeğin ortasında çırılçıplak bıraktın. Kendi masalına muhtaç bir berduşa
çevirdin bir bakıma. Daha hamken cayır cayırdı yüreğim. Yanarken nice olurdum?
Bilemedim. Göremezdin. Toprağına yabancı gece çiçekleri açardı kuytuluklarımın
koynunda da… Koklayamazdım.
Toprak demişken… Bu topraklar başkaydı sevgili. Bu coğrafya
sanki deneme sürümü gibi… Diğerlerinden farklıydı. Burada her şey, bir
kâbustaymış gibi, tam tersiydi olağan olanın. Burada katil, kahramandı. Burada
insan hayatı değersizdi. Onun yerine olmayan, hayali şeylere değer verilirdi.
Ama gariptir ki, burada güzelliklerle yüklü tüm hayaller yasaktı. İşte bu
yüzden buraya düşen tüm hayali kahramanlar kendini bozardı bir defa. Zenginden
alıp fakire vermesiyle ün salmış Robin Hood bile fakiri alıp zengine yedirecek
hale gelirdi.
Yel değirmenleriyle savaşan Don Kişot, nükleer santral işine
girerdi. Bir Uyuyan Güzel bozmazdı kendini. Herkese örnek bir model gibi
sunardı onu ‘büyük adamlar.’
Dedim ya, farklıydı burası. Yine de direnmiştik. Çarkların
arasında kalmayalım diye hep yer değiştirmiştik. “Çarklara Dişli Aranıyor” diye
yazan tüm ilanları görmezden gelmiştik.
Ve sen gittin. Onu diyordum, değil mi? Ellerimde kuruyan
gülün unutulmuşluğuydu yokluğun. Ellerim toprakları susuz bırakılmış, unutulmuş
bir vatandı. Masalını arayan sen… Bensiz çıktığın yolculuğunda… Bense masalımı
ararken, gerçeklerin acı girdabında, uzaydaki kara deliklerin keşfindeyim.
Yokluğunu öğrenirken bilgeliğim…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder