Spor Haberleri

Köşe Yazıları

3 Ağustos 2013 Cumartesi

Daha Kaç Çernobil Gerek?

Gelişmiş tüm ülkelerin, artık yavaş yavaş terk etmeyi tartıştığı ve hatta birçoğunun artık terk ettiği nükleer enerji, gelişmemiş ülkeler için hala bir çıkış yolu olmakta… 3. Dünya ülkesi olmaktan neredeyse kıvanç duyacak olan Türkiye, Dünya’nın nükleer enerji çöplüğü olmak için en öndeki yerini alıyor.

Geçtiğimiz Mayıs ayında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Pendik’te bir otelde düzenlenen Uluslararası İstanbul Akıllı Şebekeler Kongresi’ne katılmış ve açılış konuşmasında nükleer enerjiyle ilgili yaptıkları yatırımlara değinmişti. Kongrenin ‘adına yakışır’ şekilde bahsettiği proje de ‘akıl’ doluydu.

Basında da yer almış habere göre, Başbakan Erdoğan, iki nükleer santral ihalesini hatırlatarak " Mersin Akkuyu'yu Rusya yapıyor. Sinop'a yapılacak ikinci santralde Japonya'yla birlikte Türkiye'nin payı var. Üçüncü santralde Türkiye'nin payını artıracağız, belki de onu biz yapacağız. Mühendis eğitimine başladık. Türkiye 10 yıl öncesine göre iki kat elektrik üretiyor. Biz üçüncüyü yaparız” şeklinde konuştu.

Bellek sahibi olmamanın ceremesini toplumun tamamı çekmekteyken, Çernobil’in izleri her yıl hatırlatılıyor olsa da akılda kalmıyor olsa gerek. Nükleer santralin bir ölüm makinesi olduğunu anlamak için daha kaç Çernobil gerek acaba?

Tüm çağdaş ülkeler daha sağlıklı enerji üretimine yönelirken, bir nükleer enerji çöplüğü haline gelmeyle nasıl övünülür? İktidarın her icraatını ayakta alkışlamayı bir tik haline getirmiş değerli Türkiye insanı, bunu da alkışlarken aslında neyi onayladığının farkında mı?

Daha geçen yıl bu konuyu bir arkadaşımla tartışırken bana söyledikleri çok çarpıcıydı. Aslında tam bir devlet diliyle, iktidarın halkı ikna ederken kullanması kuvvetle muhtemel olan ifadelerdi. “Artık nükleer enerji üretimiyle ilgili teknoloji gelişti. Sızıntı ve patlama ihtimali daha az.” Bakın hele… Kısaca sormuştum. “Az derken?” Bir patlama ve sızıntı tehlikesi hala var, demek oluyor bu. Bu demek oluyor ki toplum sağlığı ve geleceği pamuk ipliğine bağlı…

Toplum sağlığı demişken, sahi siz içki ve sigarayla mücadele ediyordunuz değil mi? Üstelik bu iki ürünün sağlığa tehdit oluşturma olasılığıyla nükleer enerjinin tehdit oluşturması arasındaki farkı da hiç görmeyerek… O zaman basit bir mantık yürütelim. Her gün içki içen bir insan, ileriki yaşlarda ciddi sağlık sorunları yaşayabilir. Hatta ölebilir. Ama ölmeyebilir de hastalığa neden olacak derecede içmiyor olabilir. Bir nükleer santral sızıntı yaptığında ya da infilak ettiğinde kaç kişi ölür peki? Nesiller boyunca nasıl bir tahribatı olur? Vücut içkiye sigaraya direndiği gibi, nükleere direnebilir mi?

Öte yandan İsveç’in yaşadığı çok önemli bir soruna dikkat çekmekte fayda var. İsveç’in çöpü bitmiş! Evet efendim. Çünkü İsveç ülkedeki enerji ihtiyacını çöple sağlamakta. Bundan dolayı Norveç’ten çöp satın alıyor. Ama bu bildiğiniz bir satın alma değil. Karşılığında para alıyor İsveç. İşte bu ülke hem enerji üretimini daha akılcı bir şekilde sağlıyor, hem çöp gibi bir atıktan kurtuluyor; hem de başka ülkelerden çöp alarak bir de para kazanıyor. Buyurun.

Daha güneş enerjisi var, rüzgâr enerjisi var. Bak bir de çöp varmış. Düşecek diye uçağa binmeyecek miyiz? Patlayacak diye tüp almayacak mıyız? Değil mi canım?


Gelişmiş ülkeler çöpünü enerjiye çevirirken, Türkiye Dünya’nın nükleer çöplüğü haline getiriliyor. Tekrar sormakta fayda var. Daha kaç Çernobil gerek?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder