Nasıl olduğunu anlayamadı adam. Birdenbire göz göze
geldiler. Gülümsediler. Birbirlerini başlarıyla selamladılar. Kısa sürdü. En
fazla bir dakika… Ama çok şey anlattı. Bir aşkın tohumlarıydı.
Sonra günler geçti. Adam kadını her gördüğünde başını
çevirdi. Çünkü o büyüyü kaldıramayabilirdi o narin yüreği. Ancak olmadı. O
gözlerle buluşmamak mümkün değildi çünkü. Bakışları birbirlerini davet etti.
Nasıl olduğunu anlayamadı adam. Bir anda sohbete başladılar.
Bu bir sohbet değildi. Bu bir dudakların dansıydı. Gözlerin,
mimiklerin buluşmasıydı. Ruhlar sevişirken bedenler havadan sudan sohbet
ediyordu.
Sonra birkaç kez daha bir araya geldiler. Ancak kadının
gitmesi gerekti. Gitti. Giderken ona kokusunu bıraktı. Adam o kokuyu içine
çektikçe onu tekrar görmek için içindeki fırtınaya rağmen yolculuğa çıktı. Onu
geri getirip bir kez olsun öpmek istiyordu. Öpmek… Belki de sadece bir an için…
Öpmek…
Ve sevgili okuyucu… Geri geldi kadın… Ağaçlarla çevrili bir
yolun kenarında karşılaştılar. Nasıl olduğunu anlayamadı adam… Aşkın alevi
bedenleri yakarken, güneşi bile kıskandıracak patlamalar yaşanırken…
İşte böyle başladı kadınla adamın aşkı… Hiç bitmesin diye
her köşe başına bu aşkın tohumlarını serptiler. Artık her ağaç gölgesinde
sevişilsin diye… Her çiçek aşkın kokusu olsun diye…
Nasıl olduğunu kimse anlayamadı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder