Samsun Aile Ve Sosyal Politikalar
İl Müdürü Adnan İpekdal, kadına yönelik şiddetin, en çok hafta sonları
görüldüğünü açıklamıştı geçen aylarda. Bunun nedenine ilişkin olarak Adnan
İpekdal’ın fikri, hepimizin de katılacağı gibi, çiftlerin daha çok bir arada
olması… İşte bu yüzden şiddet gören kadının, bu dönemde daha sık hedef olma
tehdidi var.
Bu noktada, evlilik kurumuyla
biraz uğraşmaya başlamak gerekiyor. Sağlıksız şartlarda ortaya çıkan
evlilikler; aşkın, sevginin, saygının da devam etmemesinin sonucu olarak, kadın
ve erkeğin birbirine tahammül edemediği şartları oluşturuyor. İşte bu
şartlarda, hafta içi akşam işten eve gelen erkek, eşiyle herhangi bir
paylaşımda bulunmadan, kendine biçilmiş olan role uygun olarak, evine bakan
erkek olarak indirgiyor kendini. Ve zamanla sorunlar oluşuyor. Konuşmamaya
devam ediyorlar birbirlerine. Hafta sonu birbirlerine tahammül etme zorunluluğu
geldiğinde, zamanla bu mecburiyete direnç gösteren çiftler, içinde şiddetin
harmanlandığı kötü bir ilişkinin üyeleri haline geliyorlar.
Erkek şiddetinin aile içinde
hafta sonları daha fazla olmasının sonucunda, Samsun’da kadın konuk evleri
bugünlerde yoğun ilgi görmeye başlamış. Kadın, cuma ve pazartesi arasında bu
konuk evlerinde konaklıyor. Sonra evine dönüyor. Samsun’a özgü bir durum değil
elbette. Bunu pek çok ilde gözlemlemek mümkün olabilir. Çünkü gerekçeyi
düşündüğünüzde, aynı şartlar ülke genelindeki pek çok ilde mevcut.
Erkeğin de bu süreçten pek şikâyetçi
olmadığını anlamak, herhangi bir tepki oluşmadığını gördüğümüzde hiç zor değil.
Kadınsa şiddet görme potansiyeli olan günleri, evinden uzakta geçirerek,
‘kutsal evlilik kurumuna’ zeval getirmemeyi hedefliyor. Sağlıksız bir evliliğin
devamlılığını koruyarak, çok ciddi ve hayati bir hata yapıyor böylece.
Sağlıksız ve sevgisiz bir aile
ortamının meyvesi, çocuklar da ‘analı’ ve babalı’ büyümüş olarak, ‘sağlıklı’
bir birey olarak yetişmeye devam ediyor. Mutsuz anne ve babalarının mutsuz
çocukları olarak…
Böyle bir aile ortamının çocukta
oluşturacağı çağrışım, elbette ki kanıksanmış şiddet olgusu oluyor. Bu da
bitmeyen bir kaosun baş sebebi… Toplumsal hastalığımız şiddetin, her alanda
normalleşmesine meydan veriyor.
Devletse, kadını erkek
şiddetinden geçici ve dönemsel çözümlerle koruyabiliyor. Oysa kadının güçlü bir
birey olarak, ayakta kalmasını sağlamalı ve şiddet gördüğü eşinden ayrıldığında
hayatını sürdürebileceği altyapıyı oluşturmalıydı devlet. Evlilik kurumuna
zarar gelmesin, evlilikler bitmesin de nasıl olursa olsun… İşte bu yüzden
kadına şiddeti, aile içinde kalarak çözmeye çalışıyor. “Evinin kadını
çocuklarının anası olsun.” Bunu demek istiyor aslında adeta. Önemli bir yanılgı
içinde olduğu elbet bir gün anlaşılır, diye düşünüyorum.
Kadına yönelik şiddet olgusunu
ortadan kaldırmak için, şiddeti meydana getiren şartları yok etmeye çalışmak
gerektiği, su götürmez bir gerçek… Kadının şiddet görmesini engellemek, şiddete
yönelik politikalar arasında tamamlayıcı olabilecek bir yol. Ama asla ana bir
politika olarak uzun vadede sorun çözücü ve başarılı olamayacaktır. Yani siz
şiddetin kaynağını kurutmazsanız, geçici çözümleriniz sadece adının hakkını
verir, geçici olarak kalır.
Birbirlerine tahammül edemeyen
çiftlerin oluşturduğu bir aile kurumu, neresinden bakarsanız bakın, bir facia…
Toplumsal bir hastalık kaynağı… Boşandığında ayakları üzerinde durabilmesi engellenecek
ve hep şüpheyle bakılacak kadının, asıl bu sorununu çözmek yerine, öyle ya da
böyle ‘evinin kadını’ olarak tutulması da işin başka bir yönüdür.
Kadına başka seçme hakkı vermeyen
sistem, iyi niyetli olduğundan şüphe duymadığım, ama yine de sorunun çözümünde
bir etkisi olmadığına inandığım kadın konuk evlerine ara sıra sığınarak,
kendini zaman zaman şiddetten korumuş olsa da şiddete maruz kalma ihtimalini ortadan
kaldırmış sayılamaz. Kadınların bizzat kendisinin örgütlü mücadele içinde yer
alarak, şiddet sorununu ortadan kaldıracak, gerçek ve yapıcı politikalar için
devlete baskı oluşturması şarttır.
Kadına yönelik şiddetin sadece
aile içinde görüldüğünü varsaymak, yeterince önemli bir yanılgıyken, kadını
aileyi korumak adına, şiddetten koruma düşüncesi de bir eksikliktir. Devlet, aile kurumu devam etsin diye mi kadını
korumalı, yoksa kadını insan hakları çerçevesinde ele alarak mı şiddetten
korumalı? Bence bunun kararının net olarak verilmesi gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder