Spor Haberleri

Köşe Yazıları

5 Ağustos 2013 Pazartesi

Kadına Yönelik Şiddete Hafta Sonu Etkisi

Samsun Aile Ve Sosyal Politikalar İl Müdürü Adnan İpekdal, kadına yönelik şiddetin, en çok hafta sonları görüldüğünü açıklamıştı geçen aylarda. Bunun nedenine ilişkin olarak Adnan İpekdal’ın fikri, hepimizin de katılacağı gibi, çiftlerin daha çok bir arada olması… İşte bu yüzden şiddet gören kadının, bu dönemde daha sık hedef olma tehdidi var.

Bu noktada, evlilik kurumuyla biraz uğraşmaya başlamak gerekiyor. Sağlıksız şartlarda ortaya çıkan evlilikler; aşkın, sevginin, saygının da devam etmemesinin sonucu olarak, kadın ve erkeğin birbirine tahammül edemediği şartları oluşturuyor. İşte bu şartlarda, hafta içi akşam işten eve gelen erkek, eşiyle herhangi bir paylaşımda bulunmadan, kendine biçilmiş olan role uygun olarak, evine bakan erkek olarak indirgiyor kendini. Ve zamanla sorunlar oluşuyor. Konuşmamaya devam ediyorlar birbirlerine. Hafta sonu birbirlerine tahammül etme zorunluluğu geldiğinde, zamanla bu mecburiyete direnç gösteren çiftler, içinde şiddetin harmanlandığı kötü bir ilişkinin üyeleri haline geliyorlar.  

Erkek şiddetinin aile içinde hafta sonları daha fazla olmasının sonucunda, Samsun’da kadın konuk evleri bugünlerde yoğun ilgi görmeye başlamış. Kadın, cuma ve pazartesi arasında bu konuk evlerinde konaklıyor. Sonra evine dönüyor. Samsun’a özgü bir durum değil elbette. Bunu pek çok ilde gözlemlemek mümkün olabilir. Çünkü gerekçeyi düşündüğünüzde, aynı şartlar ülke genelindeki pek çok ilde mevcut.

Erkeğin de bu süreçten pek şikâyetçi olmadığını anlamak, herhangi bir tepki oluşmadığını gördüğümüzde hiç zor değil. Kadınsa şiddet görme potansiyeli olan günleri, evinden uzakta geçirerek, ‘kutsal evlilik kurumuna’ zeval getirmemeyi hedefliyor. Sağlıksız bir evliliğin devamlılığını koruyarak, çok ciddi ve hayati bir hata yapıyor böylece.

Sağlıksız ve sevgisiz bir aile ortamının meyvesi, çocuklar da ‘analı’ ve babalı’ büyümüş olarak, ‘sağlıklı’ bir birey olarak yetişmeye devam ediyor. Mutsuz anne ve babalarının mutsuz çocukları olarak…

Böyle bir aile ortamının çocukta oluşturacağı çağrışım, elbette ki kanıksanmış şiddet olgusu oluyor. Bu da bitmeyen bir kaosun baş sebebi… Toplumsal hastalığımız şiddetin, her alanda normalleşmesine meydan veriyor.

Devletse, kadını erkek şiddetinden geçici ve dönemsel çözümlerle koruyabiliyor. Oysa kadının güçlü bir birey olarak, ayakta kalmasını sağlamalı ve şiddet gördüğü eşinden ayrıldığında hayatını sürdürebileceği altyapıyı oluşturmalıydı devlet. Evlilik kurumuna zarar gelmesin, evlilikler bitmesin de nasıl olursa olsun… İşte bu yüzden kadına şiddeti, aile içinde kalarak çözmeye çalışıyor. “Evinin kadını çocuklarının anası olsun.” Bunu demek istiyor aslında adeta. Önemli bir yanılgı içinde olduğu elbet bir gün anlaşılır, diye düşünüyorum.

Kadına yönelik şiddet olgusunu ortadan kaldırmak için, şiddeti meydana getiren şartları yok etmeye çalışmak gerektiği, su götürmez bir gerçek… Kadının şiddet görmesini engellemek, şiddete yönelik politikalar arasında tamamlayıcı olabilecek bir yol. Ama asla ana bir politika olarak uzun vadede sorun çözücü ve başarılı olamayacaktır. Yani siz şiddetin kaynağını kurutmazsanız, geçici çözümleriniz sadece adının hakkını verir, geçici olarak kalır.

Birbirlerine tahammül edemeyen çiftlerin oluşturduğu bir aile kurumu, neresinden bakarsanız bakın, bir facia… Toplumsal bir hastalık kaynağı… Boşandığında ayakları üzerinde durabilmesi engellenecek ve hep şüpheyle bakılacak kadının, asıl bu sorununu çözmek yerine, öyle ya da böyle ‘evinin kadını’ olarak tutulması da işin başka bir yönüdür.

Kadına başka seçme hakkı vermeyen sistem, iyi niyetli olduğundan şüphe duymadığım, ama yine de sorunun çözümünde bir etkisi olmadığına inandığım kadın konuk evlerine ara sıra sığınarak, kendini zaman zaman şiddetten korumuş olsa da şiddete maruz kalma ihtimalini ortadan kaldırmış sayılamaz. Kadınların bizzat kendisinin örgütlü mücadele içinde yer alarak, şiddet sorununu ortadan kaldıracak, gerçek ve yapıcı politikalar için devlete baskı oluşturması şarttır.

Kadına yönelik şiddetin sadece aile içinde görüldüğünü varsaymak, yeterince önemli bir yanılgıyken, kadını aileyi korumak adına, şiddetten koruma düşüncesi de bir eksikliktir.  Devlet, aile kurumu devam etsin diye mi kadını korumalı, yoksa kadını insan hakları çerçevesinde ele alarak mı şiddetten korumalı? Bence bunun kararının net olarak verilmesi gerekiyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder