Spor Haberleri

Köşe Yazıları

25 Ağustos 2013 Pazar

Küçük Yalanlarla Başladı Her Şey

Sanal âlemle ilk tanıştığımda, MIRC diye bir sohbet platformu vardı. Siz de hatırlarsınız. Bir takma isim belirleyip, sohbet kanallarına giriverirdik. Buralarda hiç gerçek kimliğimle bulunmadım.

Eğlenmek için, hayal gücünün sınırlarında yalandan hayatlar sunardık. Sadece ben yapıyorum, sanıyordum, ama durum tam tersiymiş aslında. Birçok arkadaşım itiraf etti daha sonra. Bu sohbet kanallarında, seksen yaşında küfürbaz bir teyze, psikolojisi bozuk bir yeni yetme, karısını aldatan bir erkek, kocasını aldatan bir kadın, satanist bir grubun lideri gibi farklı karakterlere bürünüp eğlenirdim.

Neyse ki bu eğilim çok kısa sürdü ve edindiğim mail adresiyle gerçek kimliğim artık sanal ortamda da görülmeye başladı. Bir yandan da sanal âlem daha da zenginleşiyordu. Forum siteleri, arkadaş bulma (aslında seks için eş bulma) siteleri rağbet görmeye başladı. Sosyal medya kavramı daha bir genişlemeye başladıkça, daha akılcı, faydalı paylaşım mecraları oluşmaya başladı.

Sonra bir baktık ki, insanlar daha önce, ayrı ayrı kanallardan giderdikleri ihtiyaçlarının karşılığını tek bir kanalda bulmaya başladılar. Cinsellik, aşk, iş, dostluk, bilgi, haber alma… İşte tam da bu noktada, eskiden kalma “yalan dünya” hastalığı nüksetti. Arkadaşlıklar sahteleşti. Genç hanımlar, genç beyler kendilerine ait olmayan fotoğraf ve bilgilerle flörtlere başladılar. İş bağlantıları fos çıktı, arkadaşının profili sahte çıktı. Vesaire, vesaire…

Çok daha önemli sorun da bilgiyle ilgili olandı. Ciddi bir dezenformasyon dönemi başlıyordu. İnternet üzerinde, yalan, yanlış imzalı sözler paylaşıldı. Ve o yanlış, doğruymuş gibi kabul görmeye başladı. Mesela Neyzen Tevfik’in diye dolaşan, “be ey dürzü” diye başlayan şiir, aslında adı geçen ustaya ait değil. Doksanların ortasında, bir rütbeli asker tarafından yazılmış bu şiir, ısrarla Neyzen Tevfik imzalı olarak dolaşmaya devam ediyor.

Sonra bir bakıyorsunuz, bir siyasi partiyi ya da hareketi karalamak ve itibarsızlaştırmak için sahte video çalışmaları yapılıyor. Yaşanan bir olay bambaşka bir olayın görüntüleriyle lanse ediliyor. Van depreminden sonra, deprem bölgesine yardım eden askerin saldırıya uğradığına dair yapılan yalan haberlere benzer, provoke etme amaçlı olarak görüntülü, yazılı haberler yayılabiliyor.

Başka bir örnek daha vermek gerekirse; Ermeni soykırımına karşı bir argüman geliştiremeyince, soykırım anıtı önünde anma töreni yapan insanların olduğu fotoğrafta ayakların altına fotomontaj yoluyla Türk bayrağı yerleştirilip, nefret söylemi beslenebiliyor. Bunları kim yapıyor, bu yalan dünyayı kim yönetiyor, bilemiyoruz.  Her geçen gün nefret söylemi artan oranda artarak, sosyal medya yoluyla yayılıyor.

Önceleri saf ve zararsız olan küçük yalanlarla kendi yağıyla kavrulup giden sanal âlem, şimdileri bilgi kirliliği ve nefret söylemi gibi önemli sorunların beslendiği bir mecra haline geldi. Ancak tabii ki enseyi karartmayalım. Bu gidişi değiştirmek için çaba sarf eden insanlar da var. Ve var güçleriyle sosyal medya içinde çalışmalarını sürdürüyorlar.


Elbette sosyal alandaki sorunların çözümü nasıl bilinçlenmeyle sağlanacaksa, sosyal medyanın daha güvenilir bir yer alması da bu bilinçlenmeyle mümkün olacaktır. Hele ki, internet medyası, görsel ve yazılı diğer medya araçlarını bu kadar geride bırakmaktayken, bu çok büyük bir gereklilik…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder