Spor Haberleri

Köşe Yazıları

8 Ağustos 2013 Perşembe

Şehrin Sokaklarında Sanatın Sessiz İsyanı

Sokak sanatçıları, şehrin çağdaşlık göstergesidir çoğu ülkede. Özellikle Avrupa’da hem halk, hem de yöneticiler tarafından desteklenir. Ve tabii ki sokak sanatçılığı, bir meslek olarak addedilir.

Ancak Türkiye’ye geldiğimizde işler değişir. Sanatın herhangi bir dalında uzmanlaşmak isterseniz, daha çocuk yaşlarda oluşunuzun, toyluğunuzun, heyecanınızın etkisi olduğu düşünülür. “Evladım, hobi olarak yap, yapma mı diyorum?” der size ebeveynleriniz. Çünkü meslek olarak görülmez sanat. Hobidir. Karın doyurmaz. Hatta ‘boş’ iştir.

Dahası sanatla uğraşırsanız “marjinal” etiketi yapıştırmak için insanlar önünüzde uzun kuyruklar oluşturur! İşte böyle bir ortamda, sokak sanatçılığı daha da zorlaşır. Belli kültür seviyesindeki insanlar haricinde kalanlar için bir öneminiz yoktur. Hatta onlar için şehrin rahatsız edici unsurları oluverirsiniz. Neyse ki imdatlarına zabıtalar yetişir. Ve bu ‘kurtarıcılar’ şehri onlar için daha huzurlu bir hale getirir. Eski tatsız, sessiz, renksiz ama yine de ‘memnun’ oldukları hayatlarına dönerler böylece.

Çoğu sokak sanatçısı, polisin, zabıtanın ve kimi vatandaşın sözlü tacizine de uğrar. Bu işi devam ettirmek, buna da alışmayı gerektirir. Ve elbette daha trajikomik olaylar da yaşanır. Bir pandomim sanatçısı, ‘çevreyi rahatsız ettiği’ gerekçesiyle para cezasına çarptırılır. İşte böyle bir ülkede, sokak sanatçılığı adına kat edilmesi gereken çok yol olduğunu görmemiz mümkün. Hatta yaşanılan sorunlar, bize Türkiye’deki genel anlayışı da açık ediyor.

Uzun yıllar sokakta müzik yapmış biri olarak, bu sorunları ben de çokça yaşadım. Belediyeden izinli olmama rağmen, kimi insanlar ve zabıta tarafından az engellenmedim. Zabıtaların keyfi uygulamaları, yine zabıtanın, tanıdığı olan bir işgüzarın özel ‘ricası’ üzerine uygulamaları ve de bitmek bilmez “yasak hemşerim” zihniyeti… İzin belgemi gösterdiğim zabıtanın, izin belgemi iptal etmekle tehdit edişini, hızını alamayıp hakaret edişini ve topladığım paraya istinaden maliye müfettişleri çağıracağını söyleyişini asla unutmam. Oysa şunu çok iyi biliyorum. Sokak sanatçılığıyla kazandığın paraya ilişkin hiçbir mali yükümlülüğün yoktur. Buna rağmen toplanıp eve gitmek zorunda kaldım çok defa.

İnsanların algısına geldiğimizde de sokak sanatçısına antipati duyanların bu eğiliminin, bazı sebeplerden kaynaklandığını görürsünüz. Bunlardan ilki, sanata duyulan uzaklık, nefret... Toplumun Kendisini geliştirmekten yoksun olmakla yorumlanacağı gibi, bizzat sanatçılar yüzünden de oluşmuş bir eğilimdir bu. Yıllarca halka tepeden bakıp, sonra da halkın sizi sevmesini bekleyemezsiniz. Bunun oluşturduğu tepki de sokak sanatçısına yöneliyor böylece. Etkinin tepkiyi doğurduğu bu zincir, gelişmeyi tercih etmeyen insanlarda çok daha sert bir hale geliyor. Ben hiç yaşamadım. Ama maalesef fiziksel şiddete maruz kalan arkadaşlarım da olmuştur.

Bir diğer önemli sebep, toplumun bu işi, boş ve ‘kolay yoldan para kazanma’ olarak görmesidir. Önünüzdeki kutuya bakıp, “vay be, benden fazla para kazanmış” deyip yaptığın işin önemini paraya indirgemesi ve “oh kebap iş!” diyerek bu iş için harcadığın emek ve zamanı yok sayması… Ve işte bu bakış açısı, daha da genellenebilecek bir bakış açısıdır.

Sokak sanatçıları bunu bir meslek olarak icra ediyor. Bu bir geçim kaynağı, bir yaşam tarzı onlar için… Ve şehri güzelleştirip monotonluktan kurtarıyorlar. İnsanı sokağa, akıp giden hayata bağlıyorlar.

Ancak Türkiye insanı bu güzelliğin yeterli ölçüde farkında değil. Bugün sokaktaki müzik kesilse, hiçbir yerde sokak veya metro müzisyeni göremeseler ararlar mı? Pandomim sanatçılarını, sokakta tiyatro gösterileri yapan grupları görmeseler, boşluklarını hissederler mi? Bir anket yaparsanız, insanlar için Türkiye’de önemli bir figür olmadığını anlarsınız sokak sanatının.

Öyle ki sizden memnun olanların sayıca üstün olması bile, yeterli değildir olumlu bir süreç için. Yaptığın işin farkına varamayan, varamadığı gibi de sanatından ‘rahatsız’ olup yetkili mercilere üşenmeden şikâyet eden insanlar, sayıca üstün olan memnun kitleden daha etkili oluyor maalesef.

Yine de bu güzelliği destekleyen belediyeler var. Metroda müzik sesi duyabilmemizi sağlayan kurumlar var. Mevcut olan negatif algının pozitife dönüşmesinin umudunu korumamız için yetmez, ama evet…


Son olarak, artık şehir hayatının bir parçası olmaya başlayan sokak sanatçılığının, toplum tarafından hızlıca kabul edilmesi gerekiyor. Şehrin sesle, renkle, akılla güzelleşmesi ve bu güzelliğin sahiplenilmesi şart…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder