Sokak sanatçıları, şehrin
çağdaşlık göstergesidir çoğu ülkede. Özellikle Avrupa’da hem halk, hem de
yöneticiler tarafından desteklenir. Ve tabii ki sokak sanatçılığı, bir meslek
olarak addedilir.
Ancak Türkiye’ye geldiğimizde
işler değişir. Sanatın herhangi bir dalında uzmanlaşmak isterseniz, daha çocuk
yaşlarda oluşunuzun, toyluğunuzun, heyecanınızın etkisi olduğu düşünülür.
“Evladım, hobi olarak yap, yapma mı diyorum?” der size ebeveynleriniz. Çünkü
meslek olarak görülmez sanat. Hobidir. Karın doyurmaz. Hatta ‘boş’ iştir.
Dahası sanatla uğraşırsanız
“marjinal” etiketi yapıştırmak için insanlar önünüzde uzun kuyruklar oluşturur!
İşte böyle bir ortamda, sokak sanatçılığı daha da zorlaşır. Belli kültür
seviyesindeki insanlar haricinde kalanlar için bir öneminiz yoktur. Hatta onlar
için şehrin rahatsız edici unsurları oluverirsiniz. Neyse ki imdatlarına
zabıtalar yetişir. Ve bu ‘kurtarıcılar’ şehri onlar için daha huzurlu bir hale
getirir. Eski tatsız, sessiz, renksiz ama yine de ‘memnun’ oldukları hayatlarına
dönerler böylece.
Çoğu sokak sanatçısı, polisin,
zabıtanın ve kimi vatandaşın sözlü tacizine de uğrar. Bu işi devam ettirmek,
buna da alışmayı gerektirir. Ve elbette daha trajikomik olaylar da yaşanır. Bir
pandomim sanatçısı, ‘çevreyi rahatsız ettiği’ gerekçesiyle para cezasına
çarptırılır. İşte böyle bir ülkede, sokak sanatçılığı adına kat edilmesi
gereken çok yol olduğunu görmemiz mümkün. Hatta yaşanılan sorunlar, bize
Türkiye’deki genel anlayışı da açık ediyor.
Uzun yıllar sokakta müzik yapmış
biri olarak, bu sorunları ben de çokça yaşadım. Belediyeden izinli olmama
rağmen, kimi insanlar ve zabıta tarafından az engellenmedim. Zabıtaların keyfi
uygulamaları, yine zabıtanın, tanıdığı olan bir işgüzarın özel ‘ricası’ üzerine
uygulamaları ve de bitmek bilmez “yasak hemşerim” zihniyeti… İzin belgemi
gösterdiğim zabıtanın, izin belgemi iptal etmekle tehdit edişini, hızını
alamayıp hakaret edişini ve topladığım paraya istinaden maliye müfettişleri
çağıracağını söyleyişini asla unutmam. Oysa şunu çok iyi biliyorum. Sokak
sanatçılığıyla kazandığın paraya ilişkin hiçbir mali yükümlülüğün yoktur. Buna
rağmen toplanıp eve gitmek zorunda kaldım çok defa.
İnsanların algısına geldiğimizde
de sokak sanatçısına antipati duyanların bu eğiliminin, bazı sebeplerden
kaynaklandığını görürsünüz. Bunlardan ilki, sanata duyulan uzaklık, nefret... Toplumun
Kendisini geliştirmekten yoksun olmakla yorumlanacağı gibi, bizzat sanatçılar
yüzünden de oluşmuş bir eğilimdir bu. Yıllarca halka tepeden bakıp, sonra da
halkın sizi sevmesini bekleyemezsiniz. Bunun oluşturduğu tepki de sokak
sanatçısına yöneliyor böylece. Etkinin tepkiyi doğurduğu bu zincir, gelişmeyi
tercih etmeyen insanlarda çok daha sert bir hale geliyor. Ben hiç yaşamadım.
Ama maalesef fiziksel şiddete maruz kalan arkadaşlarım da olmuştur.
Bir diğer önemli sebep, toplumun
bu işi, boş ve ‘kolay yoldan para kazanma’ olarak görmesidir. Önünüzdeki kutuya
bakıp, “vay be, benden fazla para kazanmış” deyip yaptığın işin önemini paraya
indirgemesi ve “oh kebap iş!” diyerek bu iş için harcadığın emek ve zamanı yok
sayması… Ve işte bu bakış açısı, daha da genellenebilecek bir bakış açısıdır.
Sokak sanatçıları bunu bir meslek
olarak icra ediyor. Bu bir geçim kaynağı, bir yaşam tarzı onlar için… Ve şehri
güzelleştirip monotonluktan kurtarıyorlar. İnsanı sokağa, akıp giden hayata
bağlıyorlar.
Ancak Türkiye insanı bu
güzelliğin yeterli ölçüde farkında değil. Bugün sokaktaki müzik kesilse, hiçbir
yerde sokak veya metro müzisyeni göremeseler ararlar mı? Pandomim
sanatçılarını, sokakta tiyatro gösterileri yapan grupları görmeseler,
boşluklarını hissederler mi? Bir anket yaparsanız, insanlar için Türkiye’de
önemli bir figür olmadığını anlarsınız sokak sanatının.
Öyle ki sizden memnun olanların
sayıca üstün olması bile, yeterli değildir olumlu bir süreç için. Yaptığın işin
farkına varamayan, varamadığı gibi de sanatından ‘rahatsız’ olup yetkili
mercilere üşenmeden şikâyet eden insanlar, sayıca üstün olan memnun kitleden
daha etkili oluyor maalesef.
Yine de bu güzelliği destekleyen
belediyeler var. Metroda müzik sesi duyabilmemizi sağlayan kurumlar var. Mevcut
olan negatif algının pozitife dönüşmesinin umudunu korumamız için yetmez, ama
evet…
Son olarak, artık şehir hayatının
bir parçası olmaya başlayan sokak sanatçılığının, toplum tarafından hızlıca
kabul edilmesi gerekiyor. Şehrin sesle, renkle, akılla güzelleşmesi ve bu
güzelliğin sahiplenilmesi şart…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder