Spor Haberleri

Köşe Yazıları

4 Ağustos 2013 Pazar

Zengin Olmaya Azıcık Tenezzül Etmek Gerek

Sabah gözlerimi açtığımda şaşkınlıkla tavana bakmamın sebeplerini araştırmalıyım. Ama bu konuyu bilinmez bir tarihe erteleyeceğim. Asıl konumuz “ekmek parası…” Ekmek parası ve onun ardından pek çok şeyin parası… Çok küçükken, ama o kadar da küçük değilken (ya da pek çok şeyin farkında olacak kadar büyükken) zengin olmayı hedeflememiştim hiç. Hayallerim gerçek olsun da az parayla da olsa geçinirim, derdim. Çocuk aklı işte…

E be evladım, o hayaller gerçekleşirken internetin altı harıl harıl yanıyor, ocakta kahve suyu eksik olmuyor, cebinde nakit olmadığı için bankaların sana vermek için sıraya girdiği kredi kartlarının cüzdanında sıralanmış ve limitlerine dayanmış olma ihtimali de yüksek… Kim ödeyecek bunları ve birçok şeyin faturasını? Daha sofraya bile oturmadık; o konuya hiç girmeyelim. Bak, küçücük aklınla zengin olmak istemedin, o dileğin gerçek oldu. Neyse iş işten geçti. Küçücük çocuğa daha fazla yüklenmeyelim.

Zaten kıt kanaat olsun, benim olsun bu hayat, dedim de müzik yapmaya başladım vaktinde. Yolunda gitti her şey çoğu zaman. Ama işte piyasa şartları da malum… Yok, ekmek kavgası meselesine girmeyeceğim. Bütün bunlar hakkında çok fazla paragraf geçirdim aklımdan son günlerde. Aklımdan geçirip belleğimin dağınık salonuna attığım paragrafları bir araya getirmeye çalışıyorum. Son zamanlarda her gün evdeyim. Boş durmayı sevmem. Sokaklarda olmaya alıştığım için olsa gerek evde camları açıp salon ve koridoru turluyorum. Çalışıyorum, yazıyorum derken bir de pek çok şeyi düşünüyorum aynı anda. Kafam çok yoğun… Nerden başlayacağımı bilemediğimden işlere, bir karmaşa yaşayabiliyorum. Ondan olabilir şu an “ ne diyor bu adam?” türünden bakışın canım okuyucu. Ama illa ki bir şeyler çıkaracaksın yazdıklarımdan.

Godot’u beklerken kapının çalması, gelenin apartman görevlisi olması… “Ekmek lazım mı hocam?” diye sorması ve benim yeniden gerçek hayata dönüşüm… Evet, ekmek lazım… Ekmek, sabun, tıraş bıçağı, yumurta, süt, DVD, kitap, conta… Ama önce ekmek… “Evet, Mehmet Abi, alayım” Mehmet Abi’nin beni müzik hocası zannetmesinin neticesinde (kendi müzik hocası değil; genel…) bana hocam demesi, ama benim onu abim sanmadan, ona abi demem ayrı bir çelişki… Gerçek hayata döner dönmez gereksiz konularla kafamı meşgul etmeye başlamıştım bile.

En başlarda bahsettiğim “zengin olma” meselesine dönmeliyim, istemeden de olsa. Şimdi biraz para kazanmak için çalışmalıyım. Her şey bir tarafa bu kitaplar suyunu çektiğinde yenilerini almak için para lazım. Sözün kısası; yıllar yılı, bu kadar boş ve zengin adamın olduğu şehirde, zengin olmaya tenezzül etmemiş ben, e- posta kutuma gelen kredi kartı ekstreleri ve e olmayan- posta kutuma sokuşturulan faturaların rakamlarını topladığımda, fatura olarak karşıma çıkmayacak diğer giderleri de düşündüğümde biraz zengin olmaya tenezzül etmek zorundayım. Bu gereksiz derece uzun cümle için özür dilerim okuyucu. Bir de sözün kısası, demişim. Yeni fark ettim. Ama “Tam olarak ne demek istediğini anlıyorum galiba” türünden bakışlarını görür gibiyim şimdi.

Son olarak buradan hayatımı programlayan sistem yöneticisine sesleniyorum. Çocukken “zengin olmak şart değil” diye özetlenecek düşüncelerimi çocukluğuma ver, emi? Haydi, ben şimdi çıkıp trompet çalayım da anlaşmamız işlemeye başlasın.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder