Spor Haberleri

Köşe Yazıları

27 Ağustos 2013 Salı

Kadınları ve Erkekleri Anlama Kılavuzu

Kadın ve erkeğin birbirinden vazgeçmesi, yaşamın doğal işleyişine de aykırı bir durum olurdu. Birbirine kızar, birbirini anlamaz; ama birbirleri olmadan da yaşayamazlar. Bunu yadsıyamayız.

Bu iki cinsin birbiriyle olan bu tarihi çekişmesinin ve birlikteliğinin kopması mümkün değilken, tipik kadın ve tipik erkek maddeleri yine de havada uçuşur. Kadının kötü yönleri, bunların haklı sebepleri yokmuş gibi, suçlayıcı ve de aşağılayıcı bir şekilde aktarılırken, aynı şey erkekler için de yapılır. “Kadın milleti işte, hepsi aynı” ve “erkek değil mi? Hepsinin köküne kibrit suyu” başlığı altında, klişelere boğuluruz.

Ama dedim ya, bu söylemlerin iletişim sorunlarının çözümüne değil, sorunların kemikleşmesine katkısı oluyor. Maddeler halinde sıralanan ve bu iki cinsin tipik özellikleri olarak gösterilen şeylerin hepsinin bir sebebi var.

Erkeğin cinsellik düşkünü olarak görüldüğünü, kendine gülümseyen her kadını yatağa atmak isteyen bir yaratık olduğunu düşünüyorsanız, ta çocukluğunda, babasının ve amcalarının onun pipisiyle gururlanmış olduğunu bilmekte de fayda var. O pipi işte, onun varoluşunun bir sembolü haline geldiğinde yetişkinliği de böyle oluyor erkeğin. İşin garibi, o erkek eczaneye ya da süpermarkete gidip kondom istemeye de çekinir. Cinselliğe bu kadar düşkün, ama onun için gerekli malzemeleri temin edemiyor. Sırf bu yüzden sektör bir marka geliştirdi. Adı da “Şey” Eczaneye gidip “şey alabilir miyim? E şey…” dediğinde, şıp diye anlaşılsın diye. İşin bir yönü bu…

Erkek egemen toplumda yaşıyoruz. Bu doğru… Ben bir erkek olarak toplumun dayattığı “egemen ol” çağrısını geri çevirebilmiş şanslılardanım. Erkek egemenliğinde, siz zannediyor musunuz ki erkek bu baştanbaşa sorumlulukla donatılmış rolü gönüllü olarak kabulleniyor? Daha bebekken annesi ona sarılıp, onu öptüğünde sakinleşip yelkenleri suya indiren erkeğin, kadından üstün olduğunu düşünmesine neden olan sistem, aslında güçlü olanın egemenliğini dayatır. Ve o güç, tarih boyunca anaerkil toplumlarda da tam tersi gözlemlenmiştir. Dolayısıyla, bütün bu egemenlik savaşının temelinde savaşçı ruh yatar. Toplumdaki savaşçı, kabileyi koruyan cins hangisiyse onun borusu öter. Konunun özeti erkek, “ben egemenim, ezmeye geliyorum” demez. Ona toplumun biçtiği roller vardır. Ve o rolü üstlenmek zorunda kalır. İşte bu rollerin baskısı yüzünden çoğu da şiddete yönelir.

Elbette ki kadına yönelik şiddeti haklı çıkarmaya çalışmıyorum. Ben sadece asıl tedavi edilmeyi bekleyen yarayı işaret etmeye çalışıyorum. Şiddetin asıl nedeni kadını ezme isteği değil, ‘güçsüzün ezilmesi kuralıdır.’
Yine erkek, ağladığında “erkek adam ağlamaz” diye annesi tarafından azarlanıyorsa, büyüdüğünde ‘odun,’ daha düzgün bir ifadeyle duygusuz olarak etiketlenir. Çok gülerse de “karı gibi gülme” diye kendisine kızılır. Büyüyünce ne olacak sonra adam?

Şimdi de gelelim kadına… Kadın dedikodu yapan, zengin koca arayan, dırdır eden, tüketmekten başka bir şey yapmayan bir cins midir? Değildir elbette. O da daha küçük yaşta üstüne roller alır. Anne olmaktır biri. Bunun için de evde oturmaya programlanır. Erkek ona bakacaktır. Doğuracağı çocuklara güzel bir gelecek hazırlayacaktır. Dolayısıyla zengin olmalıdır erkek, izninizle. Bu görev de kadının bilinçle seçtiği bir görev değildir. Birçok kadın var. Bu etikete direnip özgürleşebilmiş…

Dedikodu meselesi de var. Ben hayatım boyunca tanıdığım kadınların yaptığı dedikodunun toplamını, bir gün içinde iki erkekten dinledim mesela. Mahallenin kızının erkek arkadaşıyla gezinmesi en çok kahvehanelerin gündemidir. Bir “mesela” daha... Hoop, bir tez daha böylelikle çürümüş oldu.

Kadının güzel görünmesi gerektiğini düşünmek de ayrı bir mesele. Ağda yapmalı, saçını yaptırmalı, makyaj yapmalı… Bütün bu baskılarla yaşar kadın. Bunları sadece kendini mutlu etmek için yapan kadınlar dışında, çoğu beğenilmesi gerektiğine inandırıldığı için kendine bakar. Var olması yetersiz sayılır. İşte o yüzden birini bulup evlendikten sonra, çocuk da yapınca kendini salabilir tabiri caizse. E ne olacaktı?

İletişimdeki sorunların çözümü işte bütün bu biçilmiş görevleri tespit etmekle mümkün… Ve emin olunuz ki ne erkek, ne de kadın bu görevleri gönüllü bir şekilde üstlenmiyor. Bunları değiştirmek mümkün… Bunları birbirimizi anlayarak değiştireceğiz.

Ve yazımı kendi halinde bir trompetçi olarak, özel repertuarımdan “When I Fall in Love” isimli bir parçayla bitiriyorum. Nerede çalacağımı söylemeyeyim. Etkinlik davetine girer. Sevgiyle…





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder