Elinde bir tek gülün
kalmışlığıyla arkasından bakakalırsın. Sesini rüzgâr titretir. “Elveda” bile
diyemezsin. Gider. Arkasına bile bakmaz. Öyle ya, zaten çoktan bitmiştir her
şey. Belki o an değil, ama en kısa zamanda aklındaki dağınık taşları mutlaka
bir araya getirirsin. Ama hep o anı hatırlarsın. O arkasından bakakaldığın
sevgilinin, uzakta kaybolana kadar yürüyüşünü… Ve artık hiç göremeyeceğin
mesafede kim bilir kimlerle yürümeye devam edeceğini düşündüğünü hatırlarsın. Dönüp
yoluna gitmeye karar vermeden, eline batıp yaralar açan gülün dikenine
bakarsın. Gül daha bir kırmızı olur kanınla. Aşk kırmızısı bildiğin gül, şimdi
bir tarifsiz bir acının rengidir.
Eşe dosta anlatacak çok acın
vardır artık. Geri dönüp yürümeye başlarsın. Sesini titreten rüzgâr seni şimdi
iter adeta arkandan. Bir an önce kendine çekidüzen vermeni isteyen bir dost
gibi sırtını sıvazlar. Yağmur da yetişir ardından. Gözyaşlarını gizler. Elindeki
gül, dikenleri derine sürterek son yarasını açar yere düşerken. Şimdi de sen
terk edersin. Güldür geride kalan. Yağmur daha bir sert yağar. Rüzgâr daha bir
uzaklaştırmak ister seni; bir boranı haber verir gibi kulağına fısıldar. Sen
hala yürüyüp arkasına bile bakmadan uzaklaşan sevgiliye ağlarsın. Yürümek
dizlerindeki çocukluk yaralarını sızlatır. Paçaların çamurlu yol izlerine
bulanır.
Gözlerini kaparsın.
Gözlerinin okyanusunda
kaybolduğun sevgilinin, karanlık kumlarına gömüldüğünü fark edersin. Hemen
yüzeye çıkmak istersin, çırpınırsın. Bir yanın ölür. Bir yanın yaşamaya
çalışır. Sonunda çıkarsın bir kıyıya. Gözlerini açtığında gözyaşlarını ve
yüzünden süzülen yağmur sularını fark edersin. Okyanusun tuzu sandığın
gözyaşların, yağmurla aynı anda diner. Artık okyanus da yoktur. Ekimdir ayın
adı. Mevsimin en yalancı güneşi açmaktadır. Poyrazı daha sahicidir. Çünkü
gerçekler soğuktur. İşte şimdi açan bir güneş gibidir aslında giden sevgilinin
sıcaklığı. Esen poyrazdır asıl kimliği… İklimi… Uzaklardan gittiğini haykırır
gibi estirir rüzgârı. Ama bilmelisin. Bununla kalmaz. Kışa kadar kovalar seni
acılar. Geçti dersin, mart dayanır kapıya, son yüz yılın en soğuk ilkbaharını
karşılarsın. Soğuktan korunduğun kuytuluklar vardır, sevdalar ve aşklar
yaşadığın bir zamanlar.
Evet, o kuytuluklar…
Bir bakarsın, işte o kuytuluklar,
başka sevdalara yuva olur. Gizli buluşmaları, ilk öpüşmeleri misafir eder. Kim
bilir tatlı didişmelerle ne sevişmeler başlar. Ve yalnızlığını sığdıramazsın
sen artık o kuytuluklara. Gidersin. Köşe başlarına bıraktığın eski umutları
yoklarsın. Yaşanır hale gelsin diye yetişen ilkbahar sıcaklığının koynuna
saklarsın. Hayata dönen umutlarla yaşama sarılırsın.
Çünkü aşk, hep yeniden başlamayı
bilmektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder