Son zamanlarda Ali İsmail, Ethem, Abdullah, Mehmet ve daha
niceleri için tek damla gözyaşı dökmemiş olanlar Mısır’daki Esma için
ağlıyorlar. Elbette ki Mısır’da ordunun katliamlara son vermesi, demokratik
taleplerle sokağa çıkanlara şiddeti durdurması gerekiyor. Ve elbette ordunun
hiçbir şiddet eylemi ve cinayetleri meşru müdafaa olarak değerlendirilemez.
Tıpkı Gezi eylemleri sırasında polisin şiddet kullanımını
haklı çıkaracak hiçbir bahane olmayacağı gibi Mısır’da da darbeyi ve
katliamları haklı çıkaramayız.
Gezi direnişi başlayalı yaklaşık 3 ay oldu. Bitti mi?
Bitmedi elbette. Çünkü her ağzını açan iktidar mensubu Gezi diyor, başka bir
şey demiyor. Demek ki yer etmiş. Demek ki akıllardan çıkmıyor. Dolayısıyla
direnişin bitmediğini, daha yeni başladığını söyleyebiliriz. Gezi’nin gerek
Türkiye, gerekse Dünya kamuoyu nezdinde itibarını yok etmeyi başaramadılar bir
türlü. Başbakan hala diktatör yakıştırmalarına cevap vermekle meşgul…
Demokrasinin seçimden ibaret olduğunu iddia etmeyi henüz bırakamadı. Geçtiğimiz
haftalarda Mehmet Ali Şahin Gezi eylemcilerini müebbetlik ilan etti. Egemen
Bağış ise son bombayı patlattı. Eğer Türkiye olimpiyatlara ev sahipliği
yapamazsa bunun sorumlusunun Gezi eylemcileri olduğunu söyledi. Küçük hesaplar…
Bir yerden vurabilir miyiz? Herkesin damarına uygun bir linç sebebi
oluşturabilir miyiz? Bu soruları soruyorlar kendilerine.
Mısır’daki acı olaylar ve Gezi Direnişi serin kafayla aynı
düzleme konmalı… Çünkü ironik bir dönemin içine soktu bizi her ikisi de.
Mısır’daki darbe bizim muktedirin imdadına yetişmeseydi bugün iktidar basını
Gezi direnişini bir darbe girişimi gibi göstermeye bu kadar cesaret
edemeyecekti. Ancak Gezi direnişini bastırma girişimi ve sonrasındaki cadı
avları bizde bir 12 Eylül anımsaması yaratmış oldu. Dolayısıyla darbe diye
lanse etmeye çalıştıkları eylemlerin aslında her dönem devam eden 12 Eylül
darbesine yönelik bir başkaldırış olduğunu söylesek yanılmış olmayız.
Mısır’daki darbe katliamlara neden olurken halk sokağa
dökülmeye devam ediyor. Her gün ölüm haberleri alınıyor. Esma isimli bir genç
kız asker kurşununa kurban gidiyor. Bu acı olay Türkiye’deki çoğu medya
organını ve iktidarı harekete geçiriyor. Bir ölüm kullanılarak Ali İsmail’e,
Abdullah’a, Ethem, Mehmet’e bir rakip yaratılıyor adeta. Başbakan’ın baba
olarak döktüğü gözyaşı haber yapılıyor. Esma için tüm Türkiye yasa bürünüyor.
Bizim ölülerimiz ise darbeci olarak görüldüğünden ağlanmaya değer görünmüyor.
Daha da ironik olanı başbakan Mısır’daki katliamları haber
yapmayan medya kuruluşlarını fırçalıyor. Onları “fok belgeseli” vermeyi tercih
ettikleri için kınıyor. Yanlış duymadınız. Fok belgeseli… Baştan aşağıya kara
mizahını bürünmüş bir dönemin içinde olduğumuzu söylemekten geri kalmamamız için
bir sebebimiz var mı şimdi? Penguenlerle fokların savaşı…
Stadyumlarda Gezi direnişiyle ilgili slogan atılması
yasaklanırken Mısır için slogan atmak adeta teşvik ediliyor.
Sonra bu memleketin çocukları sokağa döküldüğünde “neyiniz
eksik?” diye sorabiliyorlar. Yahu neyiniz eksik ne demek? Bu resmen üvey evlat
muamelesi değil mi ki tam bir şey arayalım?
Dolayısıyla… Beyler, yaptığınıza çifte standart derler.
Mısır’a ağlayalım elbette. Bir şeyler yapalım. Katliamı durduracak yollar
arayalım. Ama önce ülkendeki ağlayan anaların gözyaşlarını silelim. Katillerinden
hesap soralım. Yoksa bir kandırmacadan öteye geçmeyecek hiçbir şey.
Düşüncelerime tercüman oldunuz. Teşekkürler....
YanıtlaSilBen teşekkür ederim... Saygılar...
YanıtlaSil